Yunus Akgül

Yunus Akgül

27 Şubat 2016 | Cumartesi

Muharrem Usta seçimleri ustaca garantiledi

Ortalık yine toz duman… Önünde mikrofon bulan, karşısında kamera gören, gazetelerin sayfalarında yazma imkanı bulan neredeyse herkes, aynı konuda başka başka fikirler üretme çabasında...
Galatasaray-Trabzonspor maçının hakemi Deniz Ateş Bitnel'in sebep olduğu olaylar sonrasında televizyonu, radyosu, interneti ve gazeteleriyle spor medyamız müthiş bir kakafoni yarışında… Medyamızda arz-ı endam eden kaç tane kalem, kaç tane yorumcu varsa bu konuda en az bir o kadar fikir ayrılığı var.
Bir bakıyoruz biri, Futbol Federasyonu'ndaki derin çeteleşmeden bahsederken, bir diğeri bahis çetesinden dem vuruyor. Biri hakemin eyyamcılığından bahsederken, öteki yabancı hakem transferini bile gündeme getirebiliyor.
Elimizde nur topu gibi, futbol -dolayısı ile spor- kamuoyunu birkaç ay meşgul edecek bir hikayemiz daha oldu şimdi.
Tepe tepe kullanacağımız, bozdurup bozdurup harcamaya devam edeceğimiz ise muhakkak… Bu hikayede mağdur taraf hiç şüphesiz Trabzonspor... Ancak en kazançlı çıkan da yine Kulüp Başkanı Muharrem Usta olacak gibi görünüyor.

Kaç seçim kazanır

Bir önceki başkan İbrahim Hacıosmanoğlu futbolumuzda "Şike süreci" olarak adlandırabileceğimiz dönemi çok iyi kullandı ve hiçbir şey yapmasına gerek kalmadan "Şampiyonluk kupasını Fenerbahçe'den ha aldık, ha alıyoruz." ve "Kupa bizim hakkımız, söke söke alırız" diye diye Trabzonspor'da iki seçim kazandı.
Bakalım Muharrem Usta, bu olayda yaşanan mağduriyeti ne kadar kullanabilecek, kaç seçimine tahvil edebilecek?

Çok iyi bir fikir
İyi de başladı diyebiliriz.
Bugünkü Osmanlıspor maç biletlerini rekor indirimle 3 TL'ye çekmek; tribünlerde 61'inci dakikada kırmızı kart protestosu ile taraftarı oyuna dahil etmek, başlangıç için çok iyi bir fikir.
Bu vesileyle Başkan Usta, bordo- mavinin yanına "kart kırmızısı"nı da ekleyerek "Bize bu renk de Trabzon!.." demiş ve başkanlığını 'usta' bir şekilde sürdüreceğinin ilk sinyallerini vermiştir.

GEMi SU ALIYOR
Futbol tam bir kanaatler oyunu… Her seyredenin kendine göre bir yorum ve bakış açısının olduğu bir ortak payda... Aslında bu oyunun güzelliği de bundan ileri geliyor.
Buradan baktığımızda, seyircinin kendi görüşünü açıklaması son derece normal kabul edilmeli. Ancak iş profesyonellik, yani yazar çizer takımına geldiğinde daha farklı yaklaşmak, daha dikkatli görüş beyan etmek gerekli.
Basın, hiç şüphesiz büyük bir güçtür; kitleleri etkiler, yönlendirir, yoğurur.
Öyle ki, bir konu hakkında sürekli olumsuz haber ve yorum yapmaya bir başladımı, tez zamanda insanları o işten soğutur hatta konuya düşman hale bile getirebilir.

Dezenformasyonla başarıyoruz

Türkiye'nin gündeminden düşmeyen son yaşadığımız hakem olayını bir kenara bırakalım, neredeyse her hafta bir olumsuz haberin futbolumuzdan eksik olmadığı da ayrı bir gerçek. Bu da seyircinin sahalardan kaçmasının en temel nedenlerinden biri olmakta...
Daha yeni yayınlanan bir istatistikte gördük ki, Süper Lig'de en çok seyirci toplayan takımımız, İngiltere Ligi'nin sonuncu takımından daha az seyirciye oynamış.
Buna en iyi örneklerden biri, sürekli olumsuz haberlerle gündeme gelen Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF)... Bu yüzden, dünya çapında iki sponsorunu kaybetti.
Sponsorların "Böylesine batağa batmış bir kurum ile adımızın anılmasını istemiyoruz" gerekçesi sizce de mantıklı değil mi?
Seyirci tribünden kaçar, sponsorlar ilgi görmeyen spora sırt çevirirse, naklen yayın için hiçbir yayın kuruluşu da bugünkü rakamları harcamaz.
O zaman da siz, yavaş yavaş ölmeye mahkum olursunuz. Can çekişe çekişe...
Demek istediğim şudur; "Kendi ayağımıza sıkıyoruz." Zira hepimiz, bu geminin içindeyiz. Yöneticisi, futbolcusu, gazetecisi hep birlikte...
Pastayı daha da büyütmek varken, küçülmesi için gereken ne varsa yapıyoruz.
Bir taşla iki kuş vurmak varken, biz bir tuşla oturduğumuz yerden diz üstü bilgisayarlarda, diz boyu dezenformasyon yaparak başarabiliyoruz bu söylediğimi...

Spor Teşkilatı oyuna girmeli
Akılları başa alma zamanı geldi de geçiyor.
Öncelikle… Futbol Federasyonu… Her zaman yaptığı, suların durulmasını bekleme ve yeni bir kriz patlak verince savunma refleksine geçme alışkanlığını bırakmalı, artık ciddi bir adım atmalıdır.
Gazete ve televizyonlar… Kafasına estiği, canı istediği gibi değil, daha yapıcı yorum ve yayınlarla bu zor günlerin atlatılmasına yardımcı olmalıdır.
Spor Teşkilâtı... Her sene gururla açtığı yeni stadyumlar birer "Beyaz Fil"e dönüşmeden oyuna dahil olmalıdır.
Futbolun kitleleri birleştiren bir tutkal olduğuna inanıyorsak, bizim bu oyuna her daim ihtiyacımız var mı, yok mu?
Herkes, kendine bunu bir daha sormalı…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor