Atan tutan
Hayatımın açık ara en kötü G.Saray'ını, en kötü F.Bahçe'sini ve en kötü G.Saray-F.Bahçe derbisini izledim dün gece. Kötü bir maçtı. Gerilimin sebebiyet verdiği heyecana, gollere vs aldanmayalım. Ve kabul edelim ki iki ezeli rakip de bugün oynanacak Başakşehir ve Beşiktaş'ın kalite olarak hayli gerisinde.
Eren'in santraya dakikalar kala yine sakatlığına işaret ederek oyna(ya)maması ironikti. G.Saray kadrosundaki tek golcünün ''yalancı çoban hikayesi''ndeki gibi inanadırıcılığı pek kalmadı.
Belki gerçekten sakat ama gerek Florya'dan gelen sinyaller, gerekse gözlemlerimiz, son derece özellikli ve iyi bir futbolcu olan Eren'in esas probleminin psikolojik olduğuna kanaat getirtiyor. Şu ana kadar üç penaltı yaptırtan Ozan'ı konuşuyor herkes ama yılların deneyimiyle oynayan Muslera adeta es geçildi.
Yine tuhaf bir şekilde penaltıya sebebiyet vermeyi başardı (!).
Uruguaylı kalecinin hiç olmayacak dakikadaki bu şuursuzluğu maçın seyrini ve tüm kimyasını etkileyecek türdendi. Nitekim o andan sonra maç kelimenin tam anlamıyla komaya girdi.
Sonuçtan bağımsız konuşursak;
G.Saray'ın F.Bahçe'den tek bariz iyi yanı ligdeki yeri. Hiçbir maç, hiçbir kupa, hiçbir insanın sağlığından önemli değil. Stada takımını desteklemeye gelen bir genç F.Bahçe taraftarının fenalaşması üzerine kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği haberi hepimizi derinden yaraladı. Ben bu büyük acının G.Saray camiası tarafından da samimiyetle paylaşılmasına tanıklık etmemizi çok değerli buluyorum.
Elbette ki bu hiç şaşırtıcı değil ama yine de mevcut futbol iklimimizde paylaşılan tüm taziyeler büyük bir acıyı hafifletmese de çok önemliydi.
Maç sonunda yaşanan olaylar zevkli derbinin önüne geçti.
Bu tür olayların artık son bulmasını diliyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.