16 Ekim 2016 | Pazar

JOR Bey

Galatasaray, ilk yarıda Gençlerbirliği kadar koşunca farkını ortaya koydu. Başta Selçuk Şahin olmak üzere Gençlerbirliği'nin kaçırdığı pozisyonları görmezden gelirsek ikinci yarı için de benzer şekilde konuşabiliriz.
Jan Olde Riekerink'in ne ilk 11'de Sabri'yi Cavanda'ya tercihini, ne de Sabri'yi çıkarıp Cavanda'yı oyuna almasının sebeplerini anlamadım.
Size ilginç gelebilir ama; iki seçimi de yanlıştı bence.
Lukas Podolski'nin ilk 11'de oynamamasını hayli garipsiyorum. İlk yarıdaki güzel ve şuurlu oyunun, ikinci yarıda Muslera'nın kurtarışlarına evrilmesinin mantıklı bir açıklaması olmalı. Hollandalı teknik adamı külliyen yermek vicdanıma sığmıyor.
Keza; ortada, derli toplu, taktiği ve ideal 11'i belli bir şekilde maçlara başlayan bir takım var.
Ama bu takımın hikayesi, heyecan verici şekilde başlayıp, tempoyu kaybeden ve klişe-kötü bir finalle biten film senaryolarını andırıyor.
Selçuk motive olmuş Dün akşamki maçta kısa saçlı yeni haliyle Selçuk İnan'ın da iyi oyuna, ortaya konan dakikalardaki katılımı enteresandı. Selçuk'ta gözle görülür bir "dur" deme hali var kötü gidişine.
Milli takıma alınmaması ve performansına dönük yoğun eleştiriler, Selçuk İnan'ı motive etmiş görünüyor.
Fakat ne kaptan, ne de takımı kifayetli başlangıcı 90 dakikaya yayamıyor henüz.
Bana kalırsa maç sırasındaki oyuncu değişikliği stratejisinin de bunda payı var. Galatasaray'da milli maç arasına rağmen, fizik olarak 90 dakikalık bir takım olmayı başaramamanın sebepleri iyi araştırılmalı.
Hakem Cüneyt Çakır'ın performansını vasat buldum.
Neyse ki; vasat, kötüden iyidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor