G.Saray değişiyor
Terim, yönetimden gelen eleştirilere, Liverpool maçının ardından sert bir şekilde karşılık verdi.
Yönetimle, Terim arasındaki çekişmeyle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Olayları yakından biliyorum. Tarafların hepsiyle konuştuğum için... Yanlış anlamalar vardı ve çözümlendi mesele... Yeniden o konuyu deşip, 'Öyleydi, böyleydi' demek, Galatasaray'ı karıştırmak isteyenlerin amacına hizmet etmekten başka işe yaramaz.
_"Yönetim kurulu toplantılarına, gazeteciler de katılıyor" diyerek, konuşulanların basına sızmasına tepki gösterdi.
Galatasaray Yönetim Kurulu'nda birkaç köstebek olduğu kesin. Ünal Aysal'ın bunu önlemesi lazım.
Yönetim kurulunda her şey konuşulabilir. Ben o yönetim kurulu üyesiysem, aklıma yatmayan her şeyi sorabilirim, söyleyebilirim. Ama bunlar gazetelere, 'Galatasaray bölünüyor, Fatih Terim ile Hıncal Uluç arasında kıyamet kopuyor' diye yansırsa olay büyür.
Orada kalmalı konuşulanlar. Ünal Aysal'ın bu medya köstebeklerini şiddetle temizlemesi lazım.
FERGUSON'DAN DAHA ILIMLI
_Aynı basın toplantısında Terim, "Ben idari ve sportif teknik direktörüm" diyerek çizgilerini net bir şekilde ortaya koymuş oldu ve müdahaleyi kabul etmeyeceğinin mesajını verdi.
Terim, İngiliz menajerlik sistemini kurmak için geldi Galatasaray'a. Bunu herkes bilsin.
İngiltere'de Manchester United'da 15 senedir, futbolla ilgili her şeyi Sir Alex Fergusonyönetiyor. Manchester Başkanı'nın, 'Şunu aldım, bunu verdim, bu satıyorum' dediğini duyan var mı? Bütün bunları Ferguson konuşuyor ve o ne derse o oluyor.
Türkiye'de, Fatih Terim, Ferguson'a göre çok daha ılımlı... 'Hıncal'ı istiyorum, ihtiyacım var' diyor; yönetim Hıncal ile konuşuyor, gidiyor Fatih Terim'e, 'Hıncal 5 milyon euro istiyor' diyor. Fatih Terim, 'O, 5 milyon euro etmez, boş verin' diyor. 'Kaç milyon euro ise alın' demiyor!.. 'Ooo çok istemiş, uçmuş. Ben Bülent'i istiyorum' diyor. Yani işler karşılıklı anlayışla gayet iyi yürüyor uygulamada...
Ama belli ki yönetimdeki bazı arkadaşlar Fatih Terim'in yetkilerinin ne olduğunu pek anlayamamışlar.
Eski Galatasaray'da sistem öyleydi. Transferi yönetim yapar, teknik direktörün işine karışmazdı. Yarın, '20 milyon euro verdim. Aldım. Oynatmıyorsun' demezdi.
Galatasaray'da bu yoktu.
Fenerbahçe'de var. Aziz Yıldırım gidiyor, alıp geliyor. 'Alex'i oynatacaksın' diyor Aykut'a... Aykut da 'Başüstüne' diyor. Galatasaray'da böyle bir durum yoktu.
Şimdi İngiliz sistemine transferle yönetim dedi ki 'Arkadaş sen kafandaki planı kur. İsteklerini bize söyle...
Biz de araştırmasını yapalım. Hatta bu arada biz ararken tesadüfen bir takım adamlara rastlarsak sana söyleyelim.' İşler böyle gidiyor ve uygun gidiyor.
BÜYÜK SAHRADA SU NE KADAR!
_Aslında tartışmalar Juventus'tan Melo'nun kiralanmasının ardından çıktı. Kulübüne 1.5, oyuncuya ise 1 yıl için 3.3 milyon euro ödeneceği ifade edildi.
Ekonomide bir kural var: "Olmayan mal, çok kıymetlidir."
İstanbul'da sahil boyunda yürü... Buz gibi bir pet şişe suyu, en kazık sahil kafesi 5 liraya satar. Büyük sahranın ortasında yapayalnızsın...
Buzluyu bırak, 1 şişe suyun bedelini söyle bakalım?
_Paha biçilemez...
Adamın biri geliyor diyor ki 'Sana bu suyu veriyorum.
Karşılığında da Alkent'teki villanı istiyorum.' Verir misin, vermez misin? 'Sudan ucuz' denir ama suyun ateş pahası olduğu yerler de var.
Olmayan futbolcu, en pahalı futbolcudur. Senin kalecin yoksa, kalecisizlik yüzünden şampiyonluklar kaybediyorsan senelerden beri, 'Bu kaleciyi pahalı aldık' diyemezsin. Senin golcün yoksa diyemezsin. 40-50 bin kişilik tribünlere seyirciyi getirebilecek starın yoksa, 'Vay bu pahalıdır' diyemezsin.
Galatasaray'ın bu sene yaptığı bütün transferler fevkalade yerinde... Selçuk ve Ceyhun ile başlayan yerliler başta... Hepsi doğru...
MİLAN BAROS 4 TAKLA ATARDI
_ Çok kötü bir sezon geçiren Galatasaray yeni sezon öncesi her geçen gün futbolunu geliştiriyor.
Liverpool maçında da 3-0 gibi net bir galibiyet var ve ortaya koyduğu futbol beğenildi.
Önemli olan Galatasaray'ın oynamak istediği futboldu.
Ben Liverpool karşısında Galatasaray'ın ne yapmak istediğine baktım. Galatasaray artık vakit geçirmeye oynamıyor.
Galatasaray artık topu en hızlı şekilde hücuma sokmak için oynuyor. Galatasaray orta sahadan oyunu planlayarak, kurarak oynamaya çalışıyor.
Galatasaray'daki bütün oyuncular isimleri ne olursa olsun, yerlerinin asla garanti olmadığını biliyorlar. Bunu anlamışlar, sezon başlamadan... 'Bu takımda benim ölüm oynar' diye bir şey yok.
Baros'un attığı ikinci golde, adam onu önce itiyor, sonra arkasından çekiyor. İkisinde de Baros yere düşmüyor ve kafayı vurup, golü atıyor.
Geçen seneki Baros 4 takla atmıştı, arkadan da hakeme gidip,'Bana faul yapıldı' diye ağlamıştı!
Bir Fatih Terim farkıyla, Baros görevinin, penaltı kazandırmak ya da birisi oyundan attırmak olmadığını anladı. O akın başından sonuna 10 saniye sürüyor.
Topun soldan ortalaması, altı pasın solundan sekmesi, sağa doğru Baros'un önüne gelmesi, neresinden bakarsan bak 10 saniyelik bir olay. Ama o 10 saniyede Galatasaray'daki mantalitenin gerek takım olarak, gerek bireysel olarak nasıl değiştiğini görüyorsun.
Liverpool maçında bu 10-15 saniyelik takım oyunları, hücumlar çoktu. Tesadüf değildi.
Liverpool gibi bir takıma 3 tane gol atıyorsun, 3'ü birbirinden güzel... 'Jeneriklik gol' derler böylesine, ben bu 3 golü Liverpool'a atıyorum, aynı maçta...
_Arda'yı Liverpool maçında biraz durgun gördüm. Siz nasıl buldunuz?
Arda çok iyiydi. Olağanüstü bireysel hareketler yaptı ve de playmaker olarak oynadı ve de takımı çok iyi yönetti.
Takım lideri olarak vardı sahadaki Arda'nın içindeki kırgınlığı biliyorum. Geçen seferki yönetim, onu Galatasaray'dan koparıp atmıştı.
Bu Fatih Terim'in gelişine rağmen 'Gitsem mi?' havasındaydı. Şimdi kafayı Galatasaray'a döndürmüş.
ALP YALMAN, PELE'Yİ İSTEDİ
_Deron Willams'ı transfer eden Beşiktaş, şimdi de NBA'in dünyaca ünlü oyuncusu Kobe Bryant'ı getirmenin planlarını yapıyor. Kobe'nin gelmesi Türk basketbolunu nasıl etkiler?
Bunlar hoş şeyler. Kobe Bryant keşke gelse... 3 maç oynasa da olur. Ne olacak yani!.. Bırak Kobe'yi Michael Jordan basketbola dönse ve gelse koşarım salona... Bunlar hareket getirir. İlgi uyandırır. Popüler olaylar. İyi bir organizasyon yaparsan, karşılığını alırsın.
Şimdi İstanbul'da iki tane kocaman salon var. Geçen sene Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan maçlar o salonların rahat rahat dolduğunu gösterdi.
Demek ki basketbolda potansiyel var. Üzerine de az bir şey koyarsan, salonları doldurmak stadı doldurmaktan kolay.
Kobe'ye Beşiktaş forması giydirirsen, kaç tane forma satarsın. Bunlar çok cazip girişimler.
1986'da ben Dünya Kupası'nı izlemeye Meksika'ya giderken cebimde Galatasaray Başkanı Alp Yalman imzalı mektup vardı. Pele'yehitaben yazılmış. "Bu mektubu getiren arkadaşımız Hıncal Uluç, sizinle Galatasaray konusunda her türlü görüşmeyi yapmaya yetkilidir" diye...
Alp arkadaşım. Yan yana oturuyoruz tribünde. Dedi ki "Düşünebiliyor musun. Pele, bir maç için geldi İstanbul'a ve Galatasaray forması giydi." Amerika'da Cosmos'ta oynadıktan sonra futbolu da bırakmış. Ama işte bizim Yasin'den (Özdenak) dolayı... Yasin de kaleciydi Pele'nin kaptan olduğu takımda... 'Yasin'den dolayı kafasında bir Galatasaray, Türkiye imajı var' diye düşündü Alp... Dedi ki "Konuş, ne istiyorsa gelsin bir maç, üç maç oynasın."
Pele, "Futbolu bıraktım, sonra Amerika'da döndüm. Bir daha bıraktım. Bir daha dönersem, olmaz. Artık çok yaşlandım" dedi.
Ama bu düşüncelere benim bir itirazım yok. Dikkatleri çekmek, cazibe yaratmak, güzel bir şey...
Yani düşünebiliyor musun; bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçı. Bir tarafta Kobe Bryant oynuyor, diğer tarafta LeBron James oynuyor.
Bir maç için gelmiş olsa bile bu tarihi bir maç olur.
Vay be o ne Fener-Beşiktaş maçıydı.
* * *
PHELPS'E DERS OLDU
Lochte, Dünya Şampiyonası'na damga vurdu. Olimpiyatlarda Phelps'in en önemli rakibi olduğunu ortaya koydu
_2011 Dünya Yüzme Şampiyonası sona erdi. Şanghay'da düzenlenen turnuvada ABD 16 madalya ile fark yaratırken, Phelps ile Lochte arasındaki mücadele görülmeye değerdi. Siz nasıl buldunuz şampiyonayı ve sonuçlarını?
Dünya Şampiyonası'na damgasını vuran Lochte'tı. Çok can arkadaşı, çocukluğundan beri beraber antrenman yaparlar ama dünyanın en büyük iki rakibi de Phelps ve Lochte. Phelps'in en iddialı olduğu dallarda Lochte geçti. 200 serbest ve 200 karışıkta birinci oldu. 200 karışıkta Phelps'i fark atarak geçti. Onların bu rekabetleri öteden beri yüzme şampiyonalarının doruk noktalarıdır. Bugüne kadar Phelps giderdi. Bu defa Lochte vurdu geçti. Phelps bunun üzerine, "İyi ki geçti. Seneye olimpiyatlar var. Bana iyi bir ders oldu" dedi. 'Demek ki çalışmalarım Lochte'yi geçmeye yetmiyor.' Tabii seneye Phelps'in son olimpiyatları... Bir dahaki olimpiyatlarda yaşı gereği olamayacak. Son Olimpiyatlarını çok iyi kapamak istiyor ve görüyor ki son olimpiyatlarında en önemli rakibi en yakın arkadaşı.
* * *
HOLLANDA'DAN NİYE KORKAYIM!
Hollanda bize karşı iki maçını da deplasmanda oynayacak. Kimse gözünde büyütmesin. Önemli olan özgüven
Dünya Kupası Avrupa elemelerinde, Türkiye, D Grubu'nda Hollanda, Macaristan, Romanya, Estonya ve Andora ile eşleşti. "Birinci belli, ikinci kim yorumları" yapılıyor. Siz şansımızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu manşetler bizim aşağılık kompleksinden kurtulamadığımızı gösteriyor. Niye birinci belli oluyormuş! Şu Hollanda takımının en iyilerinden biri Dirk Kuyt. Galatasaray'ın Liverpool maçında karşımızdaydı. Dünya futbolunda müthiş bir gerileme var. Senelerden beri bas bas bağırıyorum. 2002'den beri gerileme var. "Biz dünya şampiyonu olabilirdik" diyorum benimle dalga geçiyorlar, 'Üçüncülüğe şak şak yapmadı'diye. Biz dünya üçüncülüğünü kazanmadık. Biz dünya şampiyonluğunu kaybettik. Bu Brezilya'yı biz yenebilirdik, Şenol hoca yenmeyi düşünseydi, içine sindirseydi.
FİNALİ HATIRLAYAN VAR MI?
Şimdi diyeceksin ki 'Hollanda geçen sene Dünya Kupası'nda final oynadı. Sen onu nasıl geçersin?' O finali hatırlayanvar mı? Bir anını, bir dakikasını... Dünya futbolunun iki devi değil mi Arjantin, Brezilya. Finale kalamadı bir tanesi Güney Amerika Kupası'nda. Venezuela ve Paraguay çok iyi oldukları için Brezilya ve Arjantin'i geçmedi. Brezilya ve Arjantin düştüğü için bunlar ada gibi suyun üstünde kaldı. Felaket rezil bir maç sonunda Uruguay 3-0 kazandı. Paraguay'ın finale gidene kadar galibiyeti yok. Gruptan beraberliklerle, averajlarla çıktı. Çeyrek final, yarı final maçlarını penaltılarla kazandı. Maç kazanmadan Copa Amerika'da final oynadı Paraguay! Dünya futbolu bu durumda... Yani en iyileri Brezilya ve Arjantin'in durumuna bak!.. O zaman ben Hollanda'dan niye korkayım! Bizim medya kadar transfer palavrasıatmaya meraklı yoktur. 600 kişinin adını yazarlar 'Fener'e, Galatasaray'a geliyor' diye. Bir tanesi gelir, 599'u gelmez o bir tanesi için "Haber benim gazetemde okunur" diye manşet atarlar! Böyle palavracı medyada kaç tane Hollandalı'nın adı geçti 'Fener'e geliyor, Galatasaray'a geliyor, Beşiktaş'a geliyor!' diye bu sene... Türkiye'de spor yazarları da dâhil geçen sene final oynayan Hollanda Milli Takımı'nı sayacak bir tane adam var mı? Ama ben sana 1974 finalini oynayan takımı sayayım. 9 yaşında, 10 yaşında çocuklar mahallede koştururken Cruyff'un adını biliyorlardı, Neeskens'i biliyorlardı. 88'de Avrupa Şampiyonu olan Hollanda'yı da sayayım. Onu da bütün çocuklar biliyorlardı ki televizyon bugünkü kadar yaygın da değildi.
ENSENE ŞAPLAĞI YERSİN
Bir tane Rijkaard, bir tane Van Basten var mı? Bir tane Gullit var mı şu Hollanda'da? Niye o zaman "Birinci belli de ikinci kim?" lafları... Hayır. Hollanda benden korksun. Hollanda'nın en büyük rakibi biziz. Hollanda bunun farkında. Biz de biliyoruz en büyük rakibimiz Hollanda. Ama Hollanda iki maçı da deplasmanda oynayacak ben iki maçı da evimde oynayacağım. Göreceksiniz oradaki maçta tribünleri. Daha ne olsun.
_Önemli olan özgüven aslında...
Hoca güvenecek, bu güveni çocuklara da aşılayacak. Ama bu güven "Efendim, ben Andora'yı nasıl olsa yenerim" güveni değil. Öyle dediğin zaman ensene şaplağı yersin. 'Bütün rakipler ciddidir ama burada benim yenemeyeceğim rakip de yok. Aklımı başıma alırsam ben bunların hepsini yenerim' demek lazım. Kimse gözünde büyütmesin.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.