Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

28 Temmuz 2010 | Çarşamba

Hakemlik dersi verdi

Galatasaray-Fenerbahçe karşılaşmasına Alman hakemin yönetimi damga vurdu. Türkiye'de yabancı hakem konusu sık sık tartışılan bir konu. Bir özel maç için kararlarını fazla ciddi bulanlar oldu.
Siz nasıl buldunuz?
Türkiye'de çok şapsalca bir düşünce var; "Futbol kuralları, maçın önemine göre değişir" diye. Böyle bir kural yok. Futbol kuralı, futbol oynanan her yerde geçerlidir. İki köy arasındaki maçta da aynı kural geçerlidir, kale yerine taş konulan mahalle maçında da aynı kural geçerlidir, Dünya Kupası maçında da aynı kural geçerlidir. Başka da kural yoktur. Alman hakem bunun böyle olduğunu gösterdiği için bizdeki bazı şapşallar şaşırdılar. 'Efendim, daha maçın 14. dakikasında bu kadar sarı kart çıkar mı?' Yok ya!.. Çünkü sarı kart çıkarmanın dakikası var. Türkiye'de alışılmış o. 'Birinci yarıda ne yaparsan yap kart çıkmaz, ikinci yarıda çıkar.' Büyük takımlara...
Özellikle de Fenerbahçe'ye... Sarı kart gören beraat eder, ondan sonra ne yaparsa yapsın ikinci sarı kart çıkmayacağını bilir! Şimdi herkes Selçuk'a yükleniyor. Selçuk en günahsız adam burada. Çünkü senelerden beri adam Fenerbahçe'de birinci karta olağanüstü bir şekilde itiraz ettiği halde ikinci kartı görmemeye alışmış. Ne bilsin ki Alman farkını!.. Şaşkına döndü çocuk ikinci sarıdan kırmızı kartı görünce.
Ama gazeteleri okuyorsun, maçın spikerini dinliyorsun, '14. dakikada iki sarı gösterilir mi?' Yok ya!.. Kırmızı kartın dakikası var çünkü; kırmızı kart 80. dakikada gösterilir!..
Türkiye'de böyle garip bir yorum anlayışı var. Özel maçlar ayrı, ilk yarı ayrı, son dakikalar ayrı...
1986 Dünya Kupası'nda İskoçyalı futbolcu Jose Batista, 55. saniyede kırmızı kart görünce bir tek Türk gazeteciler şaşırmıştı. 'Yahu santranın arkasından kırmızı kart mı olur' diye! 'Kırmızı kart olmaz, hele bir ısınalım, hele bir kendimize gelelim! Çayımızı kahvemizi içelim, ondan sonra kırmızı kart. 45. saniyede hem de Dünya Kupası'nda olur mu efendim!..' Bir tek biz şaşırdık. Alışmamışız çünkü...

CEZA ALABİLİRLERDİ
Türk hakemlerinin alacağı çok ders var. Bu hakemin Selçuk'a gösterdiği ikinci sarı kart ve kırmızı kartı Türkiye'de göstermeye cesaret edecek hakem yok. 'Olabilir' demiyorum yok. 'Var' diyen varsa çıksın ortaya...
Geçen sene Fenerbahçe'nin yaptığı bütün maçları ve o maçlarda Selçuk'a nasıl müsamaha gösterildiğini, nasıl hoşgörü ile bakıldığını, ikinci kartın nasıl gösterilmediğini ben o kişiye anlatayım. Her hafta seninle burada konuştuk! "Bunlar nasıl 90 dakikayı tamamlıyorlar" demedik mi? Türk hakemlerinin yüzünden. 'Efendim, Dünya Kupası'ndaki hakem rezilliğini gördükten sonra, Türk hakemliğine laf söylenmez.' Yok ya!.. Dünya Kupası'ndaki hakemin rezil olması benim hakemimi kurtarmaz. İşte Alman hakem doğru örnektir. 14. dakika kırmızıyı çakar Selçuk'un alnına, 'İşte Türk hakemleri buyurun bakın' der, sizin hakemliğiniz burada biter. -Birçok derbide birçok olay yaşandı ama ne hakemler içeri gitti, ne de gereken kartları gösterebildi. Yine olacak. Derbiye kalmasına lüzum yok. İlk Fenerbahçe maçından sonra Fenerbahçelilere gösterilmeyen sarı ve kırmızı kartları konuşacağız seninle. Fenerbahçe-Antalya maçından sonra lütfen konuşalım. Önceden söylüyorum.
Ben bizim hakemleri biliyorum. Gösteremezler. Çünkü adam memur olarak kazandığı maaştan fazlasını 1.5 saatte kazanıyor. Canına okurlar, adamın hakemliği biter, serveti gider elinden...

-İki takımı da Avrupa maçlarıyla birlikte yoğun bir tempo bekliyor. Sezon öncesi stresi yüksek böyle bir maç organizasyonu yapılması doğru muydu? Yanlış. Ben Fenerbahçe yöneticisi olsam, Galatasaray yöneticisi olsam, sezon başında bir Fenerbahçe-Galatasaray maçı oynanmasını istemem. Şu maçtan Selçuk ağır cezalarla çıkabilirdi, Bilica ağır cezalarla çıkabilirdi.
Çok daha başka olaylar olabilirdi.
Fenerbahçe ve Galatasaray işin içine girdi mi ne maçı olursa olsun; işin içine iddia giriyor.
Uzağa tükürme yarışı yapsan kavga çıkabilir.
Öyle bir gerilim içinde oynanıyor. Şimdi sezonun başında takım daha oturmamışken, bir derbi oynamanın alemi yok. Ha, para lazım!
Paraya gelince iş, akan sular duruyor.

AKILCI BİR SEÇİM
-Geçen sene mor formayı tercih eden ve büyük bir sansasyon yaratan Galatasaray bu defa somon rengi tercih etti. Yeni formaları nasıl buldunuz?
Her sene değişik formalar yapmak fevkalade doğru bir şey. Çünkü forma satışı önemli gelir kaynaklarından biri. Her sene yeni bir forma sunmak Manchester United'ın keşfi. Yıllar yılı böylece tonla para kazandılar. Şimdi Galatasaray taraftarlarında o bildiğimiz klasik sarı-kırmızı forma var. Geçen sene tonla mor forma sattılar. Ondan da var. Bu sene ne satacak? Bu sene yeni bir renk bulmak lazım. Somon buldular. Seneye yeşil yaparlar, öbür sene pembe yaparlar, öbür sene turuncu yaparlar.
Artık 'endüstriyel futbol' diyoruz, 'para' diyoruz...
Sen para kazanmak için Fenerbahçe maçını yapıyorsan, somon rengi forma yapmak çok daha cazip, çok daha akılcı bir şey.

* * *
İYİ OYNAMASINA BAĞLI
-Beşiktaş flaş transferlerine devam ediyor. Querasma'nın ardından Guti'yi kadrosuna kattı. Guti, Beşiktaş'a yararlı olabilir mi?
Transferin iki hedefi var:
1- Takımların eksiklerini tamamlamak. 2- Tribünleri ve televizyon seyircisinin sayısını artırmak.
Bir de Beşiktaş yönetiminin, taraftarlarıyla son yıllarda yaşadığı anlaşmazlığı düşünürsen, tribünü avuçlayacak, kucaklayacak transferleri yapmaları normal. Bütçeleri de el veriyorsa normaldir. Ama bu takımda nasıl bir eksikliği tamamlar, ne işe yarar onu ancak maçlar başladıktan sonra görebileceğiz.
Ortega gibi bir adamın Fenerbahçe'de hiçbir işe yaramadığını gördük. Buna karşılık "Futbolu bitti" denen Hagi'nin de Galatasaray'da 4 sene harikalar yarattığına şahit olduk. Bu uyum meselesi.
Ama bir gerçek var ki Beşiktaş tribünlerini heyecanlandıran isimler alındı. -Beşiktaş diğer takımlara göre sosyal anlamda daha kapalı gözüküyor.
Guti de marjinal özel yaşantısı ile biliniyor. Bu anlamda bir sıkıntı yaşanır mı?
İyi oynarsa mesele yok. İyi oynamazsa bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülür.
Türkiye'de kural budur.

UEFA DENETLİYOR
-
Fenerbahçe'de hafta sonu yapılan Yüksek Divan Kurulu Toplantısı'na Yıldırım'ın, "Bana para konusunda eleştiri yapmayın" ve Hakan Bilal Kutlualp'in denetlemede sahte imza kullandığına yönelik iddiaları damga vurdu. Siz bu açıklamalarla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bütün bunların cevabını UEFA verecek.
Gazetelerde satır aralarında kaybolan bir haber var. UEFA, borcu yüzünden Real Mallorca'yı Avrupa Ligi'nden ihraç edip yerine Villarreal'i davet etti.
Yani bu yazılanlar, söylenenler doğruysa Fenerbahçe ihraca gidebilir. Ama UEFA, Avrupa oynayan bir takıma, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Bursaspor 'devam edin' diyorsa demek ki anormal bir durum yok. İş artık Türkiye'nin içinde durumu örtbas etmeyi geçti. Kulüp lisansını artık UEFA veriyor. 'Senin Avrupa'da oynamaya hakkın var' ya da 'yok' diye. İşte ilkini İspanya'da uyguladılar.
Onun için fazla kavga etmeye gerek yok. - Avrupa Bayanlar Voleybol Ligi Finalleri'nde, Türkiye, Bulgaristan'a tie-break setinde kaybedince şampiyonluk şansını yitirdi. Ardından İsrail'i mağlup ederek turnuvayı 3. sırada tamamladı.
Türkiye açısından derece başarılı mı?
Yani, Bulgaristan'a yenilmemizi anlayamadım.
Bulgaristan şampiyon olsaydı bir derece. Setlere baktığın zaman Bulgaristan, Sırbistan önünde tutunamadı.

DEVLERİ YENDİ

O zaman biz kendi kendimizi fazla mı şişirdik?
Bulgaristan'a yenilmemizin bir izahı yok. Yani şampiyon takıma yenilsen belki bir derece ama Bulgaristan'a yenilmenin bir izahı yok.
Son yıllar içinde Türkiye'nin kız voleybolunda kimleri yendiğini biliyoruz. Dünyanın en önemli voleybol takımlarını yendi.
Rusya'yı yendik, Küba'yı yendik, Çin'i yendik, İtalya'yı yendik. Yani bu Bulgaristan'la, Sırbistan'ın esamesi okunmaz.
Ya yanlış yönetildi ya ciddiye alınmadı.
Garip bir şey. Hiçbir mantığı yok.

* * *
KAN DOPİNGİ YAPIYOR
Palandöken'de Avrupa Şampiyonası'na hazırlanan Elvan, Erzurum'da selin ortasında kaldı ve hayati bir tehlike atlattı ve kepçe ile kurtarıldı. Daha önce de gazetelerde ormanda koşarken ayı kovaladığı haber olmuştu. Kamp yerini mi iyi seçemiyor, yoksa bela Elvan'ı mı buluyor?
Erzurum doğru bir seçim. Avrupa Şampiyonası, Barcelona'da deniz seviyesinde yapılacak. Deniz seviyesindeki şampiyonaya aşağı yukarı 2 bin-2 bin 500 metre yukarıda hazırlanmak, kandaki oksijen taşıyan hücrelerin artması bakımından önemli. Yüksekte çalıştığın zaman kan dopingini aslında biyolojik olarak yapıyorsun.
Lasse Viren, 1972 Olimpiyatları'nda ilk kan dopingini kullanan adamdı. Yüksekte çalışıyordu ve orada oluşan bol oksijen hücreli kanı çekiyordu. Yarışma gününde kendi kanını kendisine tekrar enjekte ediyordu. Böylece kanında yabancı madde bulunmuyordu. Ama kan dopingiydi ve muhteşem uzun mesafe koşuları kazanmıştı Münih Olimpiyatları'nda. Şimdi onu daha bir yasal yapıyorlar. Çünkü yüksekten düzlüğe indiğin zaman kan bir günde düzlük kanına dönüşmüyor, zaman alıyor.
Onun için Elvan'ın yüksekte çalışması, kanı açısından doğru. Bir de engebeli, dağlık alanda antrenman yapmak uzun mesafeli koşular için önemli. Afrikalılar, Etiyopyalılar, Kenyalılar niye uzun mesafede etkili oluyorlar?
Çünkü yaşadıkları ortam zaten engebeli.
O engebenin içinde inip çıkarak koşmak sadece kan kapasitesini değil ciğer kapasitesini de geliştiriyor. Onun için Erzurum ve Bolu Dağları seçimleri Elvan için doğru.

SPOR POLİTİKASI YOK
-İstanbul Cup heyecanı başladı. Tenisseverler Serena Williams'ı bekliyordu.
Ancak geçirdiği talihsiz kaza sonucu turnuvaya katılamadı. Serena'nın gelmemesi bir eksiklik yaratır mı?
Serena aslında turnuvanın tek yıldızıydı. O da gelemedi. Bu da bizimkilere ders olur bir daha tek yıldızlı bir turnuva düşünmezler. Bu aslında bu iş sponsor meselesi. Artık büyük tenisçiler üç, otuz paraya gelmiyorlar. Büyük paraya geliyorlar. Türkiye devletinin buna verebileceği fazla bir para yok. Onun için devletin yönlendireceği iş adamları yatırım yapmalılar.
Ama o devletin yönlendirmesi için o devletin spor bakanının bu işlerin farkında olan birisinin olması lazım. Oysa spor bakanı Türkiye'de politik ayrıntılar içinde atanıyor. 'Efendim, Karadeniz Bölgesi'ne bir bakanlık verelim. Hangi bakanlık boş; Spor Bakanlığı.
Hadi onu oraya verelim' diye düşünüldüğü için devletin bir spor politikası oluşmuyor.
Türkiye'de, Barcelona'ya sponsor olan bir Türk Hava Yolları var. Salzburg Müzik Festivali'ne sponsor olan Borusan var. Yani devlet teşvik etse İstanbul Tenis Turnuvası'na sponsor olacak firma yok mu? Devlet teşvik etse, aransa bulunmaz mı? Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ocak ayında bir toplantı yapsa 'Ağustos'ta ki tenis turnuvasına destek olun arkadaşlar.
Pamuk eller cebe' dese o iş adamları hayır mı diyecek? O zaman bir tane Serena Williams değil beş tane Serena Williams davet edersin. Biri kaza geçirir, dördü gelir.




Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor