24 Şubat 2010 | Çarşamba

Avantajları yok

* Futbolu kötü oynadığın zaman ortaya her türlü skor çıkabilir. İstanbul'da F.Bahçe ve G.Saray farklı yenilgiye uğrayabilir
* Hiddink'e değil ama Oğuz Çetin'e fena halde itirazım var. Federasyon, Terim'in hatasını anlayamamış demek ki
* Terim en sevdiğim dostlarımdan biri ama çabuk gaza geliyor. Doktorun aleyhine kıyametleri koparmasına gerek yoktu

_ Fenerbahçe, Lille'i , Galatasaray, Atletico Madrid'i konuk edecek. İlk maçta avantajlı sayılabilecek skorlar da aldılar. Tur şanslarını nasıl görüyorsunuz?
Ben ikisini de avantajlı görmüyorum. Skorlar hiç önemli değil. Futbolu kötü oynadığın zaman her türlü skor olabilir. Fenerbahçe de Galatasaray da farklı yenilgilere uğrayabilir İstanbul'da... Normalde ikisinin de turu geçmiş olması lazım. Bundan 10 sene evvel bana sormuş olsaydın bu soruyu 'Lille ve Atletico Madrid'in turu geçmesi için mucize lazım' derdim. Hele Galatasaray için... Nerede sahaya çıkıyor Galatasaray; Ali Sami Yen'de... Kendi sahanda tüneldeyken turu geçmişsen 'o iş bitmiş' demektir. Ama bu Galatasaray ve bu Rijkaard'la neler olabileceğini düşünmek dahi istemiyorum.

_
3. turda Everton ve Liverpool muhtemel rakiplerimiz ve onlar da eski günlerinde sayılmaz. Bu açıdan bakıldığında kupa yolu açık görünüyor.
Galatasaray da Fenerbahçe de istikrarlı top oynasalar sonuna kadar giderler. Ama oynamıyorlar.

_Lille karşısında 2-1 kaybeden Fenerbahçe'de fatura Güiza'ya kesildi. Tek suçlu Güiza mıydı?
Türkiye garip. Tamamen birbirinin aynı pozisyonda Güiza için "Kaçırdı" diye yazıyorlar, Leo Franco için "Kurtardı" diye yazıyorlar. Birebir kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda Güiza da kalecinin üzerine vurdu, Atletico Madrid'li oyuncu da kalecinin üzerine vurdu. Leo Franco 'kahraman' kurtardığı için, Güiza 'kahrolsun...' Bu nasıl matrak bir medyadır, bu nasıl bir yorumculuktur, bu nasıl çifte standarttır, bu nasıl bir ayıptır!..

HAKAN'A DANIŞSIN
_ Güiza arka arkaya pozisyonlar kaçırınca, oldukça baskı altında kaldı.
Ne Güiza'sı, Hakan Şükür'ü bir hatırla... Galatasaray'ı Avrupa şampiyonu yapan, milli takımı Dünya üçüncüsü yapan Hakan Şükür'e neler yazdı bu medya!.. Neler söyledi, tribünler neler bağırdı. 'Hakan Şükür'ü savunuyorum' diye Galatasaray tribünleri beni dövüyordu. Ersoy Çetin o zaman VIP Salonu'nu işletiyordu, şimdi ki Park Şamdan'ın işletmecisi, tribüne gelip beni uyarmasa, "Hıncal ağabey içeride sana tuzak hazırlanıyor, gelme" demese ben belki de dünyada yoktum. Çünkü sana 20 kişi saldırdığı zaman sonucun ne olduğunu bilemezsin. Onun için Güiza sakın alınganlık yapmasın, gitsin Hakan Şükür'le konuşsun.

_Milli Takım'ın başına uzun görüşmeler sonucunda Hiddink getirildi. 2+2 yıllık sözleşme yapıldı ve yıllık 4 milyon euro alacağı ifade ediliyor. Hiddink başarılı olabilir mi?
Hiddink'in bu ülkede bir sabıkası var; kovuldu gitti. Büyük ümitlerle geldi ve kovuldu gitti. Hakikaten de o devirde başarısızdı. Çalıştırdığı kulüplerde değil belki ama milli takımlarda başarılı oldu. Onları finallere götürmeyi başardı, onları götürüyorsa, bizi de götürebilir. Hiddink'e itirazım yok ama Oğuz Çetin'e fena halde itirazım var. Oğuz Çetin, Türkiye'de gerek kulüp, gerekse milli takımda en çok şans verilmiş, fakat hiçbir faydası görülmemiş bir yardımcı antrenör. Hiddink onu 'Fenerbahçe'den tanıyor' diye istemiş de olabilir ama ben Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam Fatih Terim'in yanında gölge gibi oturan ve de gelecekte hiçbir şey olmayacağı bilinen Oğuz Çetin'i değil, Türkiye'nin hırslı, ihtiraslı hocalarından birini, gelecekte milli takımı devralacak hocalardan birini ikna ederdim. 'Arkadaş gel sen. Türk Milli Takımı'nı istiyorsun değil mi? Talipsin. Şurada 2012'ye kadar Hiddink'in yanında çalış, ondan sonra da milli takım senin olsun' der, ikna eder, getirirdim. Oğuz Çetin ne kokuyor, ne bulaşıyor. Yanlış yaptılar. Fatih Terim'in hatasını anlayamamış demek ki federasyon. Fatih Terim ile konuşsalardı, Fatih Terim onlara, 'Bu yanlışı ben yaptım, siz yapmayın' derdi sanırım...

_Televizyondan rahatsızlığı teşhis edilen Denizli, başarılı bir operasyonun ardından görevinin başına dönerken, Terim kendi sağlığıyla ilgili teşhise tepki gösterdi. Hatta iş soruşturmaya kadar gitti! Televizyondan teşhise nasıl bakıyorsunuz?
Dünyanın bütün tıbbi şüpheleri gözle başlar. Beni bile ertesi gün, 'Dün seni televizyonda iyi görmedik. Neyin var?' diye arayanlar oluyor. Arkadaşım bu... Bir de düşün ki bu teşhisi yapan bir doktor. Baktığı zaman hele uzman doktorsa semptomların neyi ifade ettiğini bilir. Adam bir şüphesini söylüyor, 'Olabilir' diyor. Önemli bir şüphe. 'Fatih Terim'in başı ağrıyor' şüphesi koymuyor. 'Teşekkür ederim doktor' der ciddiye alırsın, gider o testleri yaptırırsın ya da 'Ben kendimi biliyorum. Benim bir şeyim yok' der aldırmazsın. Adamın aleyhine kıyametleri koparmaya gerek yok. Fatih Terim'in en kötü huylarından bir tanesi bu. Hayatta en sevdiğim dostlarımdan birisi ama çabuk gaza geliyor. Gaza gelince de ne söylediğini bilmiyor, ondan sonra kendisi de üzülüyor, onları söylediği için. İkincisi de bu tıp mesleği kadar birbirinden nefret eden insanların olduğu başka bir meslek yok. Bizim gazeteciler için söylenir ama hayır, gazetecilerde bir dayanışma var. Bir doktor için iyi bir şey duyulmasın, hemen bütün doktorlar onun nasıl iğrenç, aşağılık bir doktor olduğunu anlatmak için ellerinden gelen bütün imkanı kullanıyorlar. Ben birinci elden biliyorum ve yaşıyorum. Çünkü ben başına çok şey gelmiş bir adamım, sayısız ameliyatlar oldum. Hayatımın iki senesi hastanede geçti. İki sene hastanede yattım ben, üst üste eklersen. Onun için ben bu dünyayı çok iyi biliyorum. Hem içeriden biliyorum, hem başıma gelenlerden biliyorum. Bir doktor hakkında iki satır bir şey yazmayayım, Türkiye'de ihbar edilmedik kurum kalmıyor. 'Hıncal reklam yapıyor' diye. Benim o ameliyatımı yapan doktorun değil ameliyat yapacak, kafasını kaşıyacak vakti yok, 40 tane aracıyla ancak randevu alabiliyorsun, o kadar dolu. Dünya çapında bir adam, ben onun reklamını yapıyormuşum, düşünebiliyor musun? Adamın başına iş açıyorum. Yazdığım yazı yüzünden adamın hiç başını kaşıyacak vakti kalmıyor. Bunlar böyle.

KAYNAR ARACI OLDU
Şimdi bu doktorun adı geçti ya hemen onun hakkında laflar... Araştırmışlar mı, sormuşlar mı? O doktorun acaba hastaya ihtiyacı var mı? Gidip randevu defterine bir baksınlar. Ya da birisi randevu istesin bakalım o doktordan alabiliyor mu? Torpilsiz, aracısız... Buraya röportaja geliyorsun, ben sana demem mi 'Bugün iyi görünmüyorsun. Şu aşağıda, 5. katta bir doktor var. Bir uğra Bülent' demem mi! Bu adam uzman, dalının uzmanı. Mustafa Denizli'yi televizyondan görüp Erol Kaynar'a "Bunu hemen getir" diyen adam ve dediği de doğru çıkıyor. Burada esas adam Erol Kaynar zaten... Beni de zorla doktora getiren Erol Kaynar. Erol beni götürmese şimdi felçtim herhalde. Çünkü boyun fıtığının felci, işte böyle, Superman gibi oturuyordum, yalnız gözlerim çalışacaktı. Bunu şimdi böyle söylüyoruz ama beni zorla doktora getiren Erol Kaynar. Mustafa Denizli'yi de zorla doktora getiren Erol Kaynar. Allah razı olsun... Adam da Erol'un arkadaşı... Beraber televizyon seyrederken, 'Bir getir' demişler ve dediği doğru çıkmış. Bu 'her dediği doğru' demek değil. Tıpta bin tane şüphe vardır, bir tanesi çıkar, 999'u çıkmaz.

_Önemli olan zaten o bir taneyi bulabilmek aslında. Bu yaşamsal olabilir.
Tabii, risk büyük... 'Kalp ve damar' deyince işin içinde yaşam riski var. Onun için adamın şüphesinden niye korkuyorsun? Teşekkür et. 'Aman beni uyardın, ben gideyim bir baktırayım' de ve baktır. İçin rahat etsin. Hatta doktora da git 'Senin lafını dinledim, testlerimi yaptırdım, sapasağlam çıktım. Ama yine de teşekkür ederim' de!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor