Yaşayan ölü!
İnsanlık her zaman bir sınavdan geçer, bu sınavın sonuçları gönlümüze göre olmalıdır çıkarlarımıza göre değil. Buna vicdan denir. Soralım kendimize; "biz futbolun nesi oluyoruz?" Cevap hazır; "eğer vicdanımız ve insanlığımız yoksa hiç kimsesi!" Ne büyük utançtır ki vicdan azabı gitti, kötülüğün gazabı geldi, üstelik alkışlanıyor.
Bir zamanlar insanların gölgesi bile diğerine konfeti olurdu, şimdi çirkinliğin her sözü can buluyor da insanlık para ve çıkar uğruna can veriyorsa. Ve her hafta sonu bir düğme daha eksiliyorsa saygının ceketinden. Vicdan kimin umurunda? Kaybedince yaygara kazanınca gargara!
İnsanlıktan çıkanlar var aramızda, kara para baronları, dolandırıcılar, kendi kulüplerini soyanlar. Onlara uygun menajerler var, kurdukları masalarda kasaların şifresini kıranlar.
Uçak yere düştükten sonra kara kutular açılmış ne fayda! Ayrıca bu ülkede hangi hırsızdan dolandırıcıdan hesap sorulmuş? Ellerine pasaport bile sıkıştırılırken!
Başarısız yöneticilerin teknik adamların can simidi hakemler. Kendi yanlışlarını örtbas etmek için tek hedefleri de Futbol Federasyonu.
Milyonlarca dolarlık borçlarını konuşan yok. Transferleri hiç bitmiyor. "Madem bu kadar güçlü ve zenginsiniz, erkekçe borcunuzu kendiniz ödeyin vatandaşa yüklemeyin" diyoruz, kimse üzerine alınmıyor. Ağalar kendilerine apolet arıyor kasa arıyor maşa arıyor! Nasılsa hizmette kusur yok! Futbolun ruhu mu kaldı medyası kalsın!
Acı ama gerçek; futbolu cazip kılan çirkinliklerdir artık! O yüzden "insanların birbirine saygı göstermesi boynunun borcudur" cümlesi safsatadan ibarettir.
30 yıldır bu köşede yazıyorum.
Anlatmak istediklerimle, karşımdaki insanların anlamak istedikleri farklı olabilir, olsun. Ben yazılarımı kadife keselerin değil yürek yasalarının derdinde olanlar için yazıyorum.
Onlar futbolun sadece pozisyon yorumlamaktan ibaret olmadığını da bilirler, fantastik hikayelerimin kahramanlarını da tanırlar. Benim güvencem onların vicdanlarına ve zekalarına olan inancımdır.
Yıllar önce bir ölüden mektup almıştım, hayatı ses geçirmeyen bir duvarın arkasındaydı da "kendime yeni bir şans tanımak için gelecek zamanın içindeyim" diye başlamıştı mektubuna.
"Şu anda sadece karanlık bir boşluğa hükmediyorum" derken, ölümle arasındaki mesafeyi kısaltmanın yolunu aramıştı sanki. "İnsan ölse de gözler asla yaşlanmaz" diye not düşmüş, "tenha bir boşluktan başka aramızda mesafe yok" derken de yaşayan ölüleri işaret etmişti. "Gözlerim onlardan daha açık. Yüreğim onlardan da cesur!" Şehirlerde çürümekle bir tabutun içinde çürümek arasında fark yoktu onun için. "Dizüstü yaşayan insanlar hakkındaki fikrim değişmeyecek" cümlesinden sonra noktayı koymuştu.
"Merak etmeyin, hepiniz kendiniz olarak öleceksiniz. Paranıza da apoletinize de güvenmeyin!"
Bu fantastik mektupta hedef bellidir.
Bizden olsun çamurdan olsun deyip, dolandırıcıya hırsıza arka çıkanları işaret etmek. İki dilim kuru ekmekle günü geçiren anaların çığlıklarını duymayıp, kara paralı yöneticilerin ağzının içine düşenleri teşhir etmek.
Teknolojiye karşı elle yazılan mektupların varlığının hala hüküm sürdüğünü belirtmek bizim için galibiyet sayılabilir ama eski güzelliklerin yaşamasını istemeyen şimdiki zaman cellatları, küfürle çirkinlikle ve kara parayla inşa edilmiş sistemi ayakta tutmayı başarabiliyorsa bu da yenilgimizdir.
O yüzden hırsızlıklara, haksızlıklara ve zorbalıklara karşı kılını kıpırdatmayanların çocuklarına bırakacağı miras bellidir. "Biz yaşarken de ölüydük oğul!"
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.