Cesaret ve tutku!
Milli takım önce Hırvatistan karşısında bıçak sırtı bir sınavdan alnının akıyla çıktı, ardından da Letonya'yı ikinci yarıda yerle bir ederek Avrupa Şampiyonası finallerini yoktan var etti. Sonuç olarak yolcu yolunda gerek. Alın terinden heykel yaratan bütün futbolcular kadar, Montella'nın sempatik fotoğrafı da bu yolculukta yaldızlı bir çerçeveyi hak etti
Futbolun rütbesi emektir. O emeği iki maçta inanılmaz bir tutku olarak izledik. Sıradanlığa sığınmakla özel olmak arasındaki tercihler futbolcuların milli forma içindeki yerini de de belirledi takımızın puan cetvelindeki yerini de. Hayat böyledir, bir şeyi elde etmek için çok istemek gerekir yürekten istemek.
İki maçı değerlendirdiğim zaman Hırvatistan maçı gerçekten çok özeldi. Fransa'yı yendiğimiz maçtan sonra izlediğim en iyi milli takım. Hele bir İsmail Yüksek vardı ki maçı birlikte izlediğim dostlardan biri "bu nasıl bir adam?" diye hayranlığını şaşkınlıkla ifade etti. İsmail Yüksek o kadar çok koştu ki, "bakın bu arı" dedim, rakibin oyununu bozarken "bu arının iğnesi" dedim, tek toplarla arkadaşlarını futbol sofrasına davet ederken "bu da arının balı" dedim. Sadeliğin görkemindeki emekçi bir delikanlının hakkını böyle vermek istedim.
Tabii ki bütün takımın verdiği mücadele bu yolculukta belirleyici etken oldu ama futbol garip bir oyun, bazen ayrıntıların içinde mucizeler gizlidir. Letonya maçında kısa devre yaptığımız ve baskı yediğimiz anlar vardı. Tek farklı önde olduğumuz dakikalarda kaleci Uğurcan'ın yaptığı bir kurtarış var ki defalarca izletilmeli. Çünkü futbolda yalnızlık savaşlarını en çok kaleciler kaybetmiştir.
Ülkemizdeki yerli futbolcu üretimine gereğinden fazla yabancıyla sekte vurup Türk futbolunun yoluna taş koyanlarla, bu yolculuğa baş koyanlar arasındaki duruş farkıdır bu. İyi bir takım mıyız? Evet. Ama eksiklerimiz var. Maç öncesi tahminlerin değil saha içindeki gerçeklerin konuşacağı zorlu bir yolculuk bizleri bekliyor. Kazanmamız gerekenleri kazandık, elbette fazlası gerekiyor onları kazanacak güce de sahip olmalıyız.
Hepimiz biliyoruz ki futbolumuzda adaletle kurulan bağlar zayıfladıkça kötülük güçlenmiş ve kendi kurallarını icat etmiştir. Bu ülkenin medyası hak edilen gururları sahiplerine teslim etmeyi sevmez ama kendi iplerini sahiplerine teslim etmekte hiçbir zaman sakınca görmez. O yüzden tetikçiliğin gölgesi bile gerçeklerin ışığını söndürür. Koltuklar üzerine oynanan oyunları da gördük, konu para olduğunda gözü dönenleri de.
İnsan açsa ekmeği bayatlamaz. Bizler zarafete ve centilmenliğe olan açlığımızı dile getirmekten bıkmıyoruz. Milli maç arasında bile başkanların nefret konulu söylemlerine baktım da kaba saba cümlelerle ortamı gereken başkanların futbolun önüne geçemeyeceği bir lig düzeni bu ülkede bir hayaldir. Onlar için özel notumuz var. "Yeteri kadar transfer yaptınız biraz da zarafet ve centilmenlik transferine ne dersiniz? Bu transferin bedelini en fazla kaybettiğiniz zaman rakibinizin elini sıkarak ödersiniz!"
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.