Nostaljik sitem!
Deprem döneminde yöneticilerin birlik bütünlük mesajlarını düşünüyorum da iki haftada hepsi toz oldu. Bu ülkede karanfil sesleri geçicidir, kalıcı olan sadece nefret. Zoraki hallerde sahneye çıkmanın dışında, zarafet futbolun huzurundan çekilmiş, insanlığa ve sportmenliğe erişim engellenmiştir. Daha durun finale gelmedik.
Bizler kaybederken ayakta kalmayı beceremeyen, kazanırken kendilerini kaybedenler ülkesiyiz. Soralım kulüp başkanlarına, yöneticilere, teknik adamlara ve rakibinin meslek hayatını bitirmek için sahaya çıkan futbolculara. Hayatınızda kaç kez sokaktaki yaşlı bir kadından mendil aldınız? Bayat balığı başkalarına kakaladığını bildiğiniz balıkçınızı, size taze balık ayırdığı için 'delikanlı' sayanlardan mısınız? Zamanı sorgulayan saatler gün gelecek sizler için çalmayacak mı sanıyorsunuz? İnsani değerlerden yana olmak niye bu kadar zor geliyor sizlere?
Futbolumuz yancıları da var ve asıl tehlike oralarda. Kötülükleri hızlandırılmış futbol filminin içinde matine zorbalara, suare ağalara! Onların çıkışları için o kadar çok kapı üretiliyor ki sorumlulukları başlarından savmaları için ortam da müsait medya da! UEFA Avrupa Ligi maçında Sevilla kalecisi Dmitrovic'e fiziksel saldırıda bulunan taraftarına 40 yıl men cezası verebilen PSV Eindhoven gibi olamayız. Bizim kulüplerde nerde o yürek! Tribünlerde olsun saha içinde olsun, zorbalara koltuk çıkmak koltuklarında oturanların yasasıdır. Zorbalara geçiş izni verilir, bedava bilet verilir, harçlık verilir, hatta el altından palalar satırlar bile verilir. O cesareti kimlerden alıyorlar zannediyorsunuz? Güçlerini keşfedenler için insanları öldürmek bile çocuk oyuncağı. Çocuklarımız da onlara arka çıkan yöneticilerin oyuncağı.
Bu ülkede futbol en çok çocukları aldattı ve en çok onları ağlattı. İnsanların yere düşeni kaldırdığı, şeref ve haysiyetin göğüslerde rozet olduğu yılları biliyorum. O zamanlar çocuktuk, futbol denince akan sular dururdu. Herkesin üzerinde farklı forma olsa da her çocuk diğer çocukta kendini bulurdu. Sokakta top oynarken apolet yaptığımız dizlerimizin yarası, çocukluğumuzun on dakika arasıydı. Yere uzanırdı birimiz, diğeri yarayı üflerdi acıyı bile bölüşürdük. Gönül verdiğimiz takım da kaybederdi, hep kazanmak diye bir şey yok. En fazla kar yağardı çocuk yüreklerimize, üşürdük.
Cep telefonlarıyla değil, hala elle yazılmış mektuplarla ulaşırım çocukluğuma. "Bir gazoz kapağından çıkan lastik topa ömür verdik" desem, "sen hala orada mısın?" derler. Desinler ama o günleri yaşatamadıkları için çocuklarından özür dilesinler! "Belki güzel insanlar çıkar da bizleri geçmişin sinemalarına taşır" diye her hafta sonunu iple çekiyoruz. İnsanların kötülüklere karşı kazanacağı bir zafer kalmadığı için, çocukların hayata tutunma projelerinin kimler tarafından iptal edildiğini görebiliyoruz. O yüzden nostaljik sitemleri çok görmesinler!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.