Mesut Özil'in Galatasaray maçı öncesi açıklamalarına baktım. İddialı mesajlarından ziyade asıl önemli olan çocukken izlediği Fenerbahçe-Galatasaray maçları. "Ya evde aileyle oturur ya da Almanya'da kahvehanelere giderdik. Orada karışık bir atmosferde izlerdik. Yarısı Fenerbahçeli yarısı Galatasaraylı olurdu." Ezeli rekabete yakışan biçimde yani! Mesut Özil'in anlattığı yılların üzerinden çok geçmedi. O zamanlar bile taraftarlığın vahşi yanı gelişmemiş henüz, insanlar kışkırtılmamış renklere ayrılmamış dünyalar. Her şeyden önemlisi sevdalara saygı var! Hele bizim yıllarımız tribünlerde bile iki takım taraftarının yan yana oturduğu yıllar ki, şimdi öyle bir manzarayı rüyalarda bile göremeyiz. Çünkü yeni derbilerde ezeli rekabet ebedi rezaleti tercih ediyor.
***
Futbola bu kadar sevgisizliği ve nefreti kim getirdi diye sorduğumuz zaman, ırkçı düşüncelerin palazlandığı sistemi işaret ederiz. Bunun suçluları olarak da futbol medyasını, kulüp başkanlarını ve teknik adamları gösteririz. Ve tabii futbolcuları. Mesut Özil gibileri formsuz olabilir, sahanın ortasında yetersiz kalabilir ama asla sportmenlik dışı bir eylemde izine rastlayamazsınız. Buna karşılık bizler hem Fenerbahçe'de hem Galatasaray'da çirkefliğin kitabını yazanları gördük. Zalimliği baştan çıkaranların ekmeğini aynı taştan çıkaran rakiplerine karşı neler yaptıklarını gördük. "Hayvanlarla hayvan olmayız" diyen başkanları da tribünden atlayan başkanları da gördük. Sadece kullandıkları dil değil, tribünlere astırdıkları pankartlarda seçilen cümleler bile kin ve nefret yüklü. Mesut Özil'in anlattığı günleri bir daha ne kahvehanelerde ne de tribünlerde görürüz! Çünkü nefretini parayla besleyen başkanlar ve adamları da buna izin vermez futbol medyası da!
***
Peki, hafta sonundaki derbiden ne bekliyoruz? Her iki takım da galibiyet beklerken, bizim beklentilerimizin hükmü olmaz ama yine de belirtelim. Rekabetin koşullarına gölge düşürülmesin, emek hırsızlığına sapılmasın. Futbolun başlangıcından da terazilerin doğumundan da çok önce icat edilmiş bir gerçektir vicdan. Vicdansızlık yapılmasın. Hakemler tetikçiliğe soyunmasın, düdükleri dilinden değil kalbinden üflesin. Sözüm sizleredir başkanlar ve teknik adamlar! Rakiplere karşı işlenen cinayetler size şölen olarak dönüyorsa ve sizler de susuyorsanız orada ikinci bir cinayet vardır. Maçın sonunda bileğinizi büken rakibinizin hakkını vermiyor, elini sıkmıyorsanız orada da 'küçük adam duruşu' vardır, her ne kadar büyük bir takımın temsilcisi olsanız da!
***
Derbi maçlarından önce en çok sorulan sorudur; 'kim kazanır?' Böyle soruların cevaplarını en iyi biçimde maçtan sonra ahkam kesen çok bilmiş yorumcular verir. Onları ekranda her görüşümde uzaktan kumandamı kullanıyorum. Ben dürüstlüğünden şüphe duymadığım ve her pozisyonu sakin bir limanın kaptanı gibi yorumlayan Feyyaz Uçar gibilerini izliyorum.
***
Sonuç ne olursa olsun, iki takımın yöneticileri de başı sıkışınca tarihe tutunacaklarına yeni bir tarihin kapısını açsınlar. Kazananı alkışlasınlar kaybederken kendilerini kaybetmesinler. Yıllardır derbilerden sonraki çamur adam etkinliklerinde gördük ki, her musluktan içilecek su akmıyor! Çeşmeler altın kaplama olsa da!