Ana yüreği
Galatasaray tribününden düşen insana baktım. Ölüme iteklenen bir insana... Hangi takımı tuttuğunun anlamı yok. Tribünde ne söylediğinin de... Benim için, etten ve kemikten olmasının anlamı var. "Canlı" olmasının. O müthiş Galatasaraylı taraftarın, kendisini korumaktan aciz olan adama yumruklarını indirirken, dayak yiyenin annesini düşündüm. O görüntüler karşısında ne yapmıştır? İçi nasıl da yanmıştır. Çocuğu aşağı düşerken, nasıl dayanmıştır o acıya. O ağır abi attığı yumruklardan sonra hafiflemiş midir? Akşam yatağına uzandığında, yumruklarını mı öpmüştür, yoksa vicdan terazisinde kendisini mi tartmıştır? Onu yatıştıran bir duygu mevcut mudur, damarlarındaki kanda? Birey yanını, taraftar yanıyla tokalaştırmak zor mudur? Tribündeki o kadar insanın arasında, "ne derse desin", bir insanı zararsız hale getirmenin bin çeşit yolu vardır da, onu ölüme postalayacak kadar nefret neyin nesidir? Bir annenin oğlunu "naklen" öldüresiye dövmek hangi kitapta yazar? Taraftarlık kitabında mı? Delikanlılık kitabında mı? Düşünüyorum da... Futbolu sevmekle, bir insanı öldüresiye dövmek arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Bir insan, başkasını döverken, kendi annesinden utanmaz mı? Görüntüyü seyreden annelerin ahlarından korkmaz mı? Bu nefret gücünü kimden alır? Yöneticiliğin ipi böylelerini kör kuyulardan alıp çıkarıyorsa, şiddetin önü alınır mı? Ne oldu da, insanlar acıma duygularını bu kadar köreltti? Yoksa tribün tarzı bu mu?
* * *
Ben meselenin "ana yüreği" tarafındayım. Dövenle, dövülenin annesi cennette karşılaşacak bir gün. "Senin oğlun, benim oğlumu ölüme iterken, için sızlamadı mı?" diye soracak dövülenin annesi. "Ah" diyecek dövenin annesi. "Sızlamasa, cennette ne işim var."
* * *
Cennet annelerin ayağı altındadır. Tribünleri cehenneme çevirenlerin de... Çevirmeyenlerin de..
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
TÜM YAZILARI