Zor gece
Fenerbahçe için sadece zor bir deplasman değildi. Galatasaray'ın maç oynamadan üç puan alacağı bir haftada, kazanmak dışında seçenekleri olmadan gittiler Kayseri'ye… Haftanın kendi gelişmeleri, "seyircisiz" kararının ekstradan ürettiği baskı ve Atilla Karaoğlan ataması, geçmişin "yaralı" yüreklerine "acaba?" sorusunu da kondurdu. Çok uzatmadan ilk golü attılar, Arda Güler maçı bitirebilirdi veya Altay olmasa Kayseri başka bir maç oynayabilirdi.
Fenerbahçe'nin skoru aldıktan sonra maçın temposunu limitte tutması, rakibe topla oynama anları vermesiyle, "her an, her şey olabilir" süreci başladı. Ne zaman ki, Ferdi müthiş bir şut ile farkı ikiye çıkardı, rakip de, tribünler de maçı kaybettiklerini anladılar. Sonraki dakikalar, Fenerbahçe'nin izin verdiği kadar Kayseri takımının bir şeyler üretmek için çabalamasıyla geçti.
Puan maçının arka yüzü de var elbette. Beş gün sonra Sevilla ile Avrupa Ligi'nde çeyrek final randevusuna çıkılacak. Arda Güler'in ilk on bir şansı, biraz da İrfan Can'ın bu maç için diri kalması hamlesi olabilir. Genç oyuncu topa her değdiğinde, "ne yapacak?" beklentisini yaratacak kadar beklenti taşıyor. Ancak Kayseri'nin iyi ve temaslı savunması, Fenerbahçe'nin buna karşı tempo üretememesi ve sonuç üretecek fırsatı olmadı.
Yine ilginç bir durum, Mert Hakan'ın kadroya alınmaması veya İrfan Can'ın yedek soyunması. Jesus'un teknik gerekçeleri elbette vardır ama böylesine bir mücadelede bu iki oyuncunun da "ortam tecrübesine" ihtiyacı var. Onlar hangi hakemin neden düdük çaldığını biliyor, kırılma anları için refleksleri var. Futbolun sadece antrenman verileri olmadığını anlaması lazımdı ama bunun için Türkiye'de büyümesi, Süper Lig'de görev alması ve Fenerbahçe formasına karşı tavrın ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Jesus hala Avrupalı…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.