Önce kibrimizi mağlup ettik
Fatih Terim, Hollanda maçı sonrasında sahadaki oyunumuzu analiz ederken, "Ülke ve grubun durumuna göre bir karar verdik. Bu düzenin taraftarı değiliz ama doğru olan da bunu oynamaktı" dedi.
Doğru olanı seçmek. Bizim hamaset edebiyatımız içinde, yanından bile geçmediğimiz bir durak aslında. Mourinho'yu çalıştırdığı takımlarda başarılı yapan da bu seçenekti.
Barcelona'ya saldırmadı, oyunu tuttu.
Zor deplasmanlara gittiğinde, gereksiz risk almadı, beraberliği cebine koydu. "Bir, sıfırdan büyüktür" diye düşündüğünüzde, son düzlüğe geldiğinizde fazla hesap makinası kullanmanıza da gerek kalmıyor. Bugün biz o noktadayız.
Fatih Hoca, Hollanda karşısına yenilmemek için çıktı. Eskiden, Dünya 56.'lığına gerilemeden önceki dönemlerde rakiplerimiz bize karşı böyle oynuyorlardı.
Biz o günleri yaşarken, yeni rüyaları da başka kahramanlar ile göreceğimize inandığımız için, tepetaklak gittik.
Oyuncu ve oyun kalitemiz de gelişmedi.
Sadece kibrimiz kendinden ödün vermedi. Ve bugün başta Fatih hoca olmak üzere, bu kibri yenerek, gerçekleri de görerek sahaya çıktık ve strateji belirledik.
Daha farklı olabilir miydik? Belli bir güven kazanıp, tribünlerde de sinerji yaratmak gerekiyordu.
Yoksa sahada Alper, Hakan Çalhanoğlu ve hatta Mehmet Ekici gibi daha sonuca yönelik, sürpriz yapacak futbolcularımız vardı. Ve elbette Arda Turan'ın da olacağı on birler ile daha etkili ve pozisyonlu oyunlar oynayabiliriz.
Deniz Yılmaz nokta santrfor
Benim gözüm Trabzonsporlu Deniz Yılmaz'ın üstünde. Bayern alt yapısına sahip, sırtı dönük oynayabilen ve etrafındaki hücumcuları da oynatabilen, nokta santrfor. Sakatlıktan yeni çıktı, Ersun Yanal şans vermeye başladı. Haziran etabına daha formda gelebilir.
Fatih Terim ve ekibi de muhakkak takiptedir.
Asıl doğruyu bu isimlerle değil, sahaya akıl koyarak bulacağımızı da anladık bu maçta. Arda ve Emre Belözoğlu gibi iki tecrübeli ve yöneten oyuncumuz olmadığı halde, birlikte hareket ederek, müthiş bir savunma üretti millilerimiz.
Duran top fırsatı vermemek için dikkat ettiler. Araya adam kaçırmamak için konsantre oldular. Ama bazı püf noktaları vardı ki, burada kararsız ve beceriksiz kaldılar.
Gökhan Töre müthiş bir dripling ile golü getiren ortaya üretti. Ama aynı Gökhan, Ozan Tufan'ın iki defans arkası koşusunda pas atmak yerine, kendi yürümeyi tercih etti. Arkadaşını tanıyordu belki. Belki de çabuk düşünemedi ya da o vizyonu eksik. Bunları giderecek analizlere ve tecrübeye ihtiyaçları var.
*****
Olması-konuşulması!
Geçen hafta 2-0'dan 3-2'ye gelen Kasımpaşa-Galatasaray maçı sonrasında önce sosyal medya patladı. Veysel Sarı üstüne polemikler gelişti. Beşiktaş galibiyeti sonrasında Fenerbahçe yöneticis i Mahmut Uslu bunların altını çizen açıklamalar yaptı.
Kendisini eleştirdim. "Kulüpleri veya oyuncuları töhmet altında bırakacak sözlerin kaynağı dedikodular olmamalı" dedim. Sonra kısa bir sohbet yaptık. Niyetinin suçlamak değil, dikkat çekmek olduğunu belirtti.
Eğer bir konuda konuşulanlar dedikodu boyutunu asmışsa, futbolu yönetenlerin olaylar hakkında açıklama yaparak insanları tatmin etmesi gerektiğini söyledi.
Yani; Veysel sahaya arkadaşlarından 11 dakika sonra mı geldi.
Bu sürede Abdurrahim Albayrak ile sohbet etti mi? Bu konuda muhataplar iki cümle sarf edebilir, eski yöneticiler, eski futbolcularının halini hatrını sorabilirlerdi.
Ama süreçte susmak, bir anda kabul etmek anlamına geliyor ve bu hepimizi rahatsız eder. Eskiler, "Konuşulması, olmasından daha kötüdür" derler.
Eğer akıllara "acaba" dedirtmişseniz, eskileri haklı çıkar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.