Biçimlendirme
- Gürcan Bilgiç Yazıları
- 22 Kasım 2014, 00:25:41
Aziz Yıldırım bu dönemde ses çıkarmadı. Ne zaman ki davanın yeniden görülmesine karar verildi, tribünleri de istediğine göre oluşturmak için harekete geçti. Yorumum, 2015'teki kongre öncesi kendisi için tehlike olarak F.Bahçe taraftarını görüyor.
Bu gücün farkına vardı ve aleyhine bir durumun gelişmesini istemiyor. Nasıl olsa kongreyi eline geçirdi. Tüzük değişikliği ile karşısına aday çıkmasını neredeyse imkansız hale getirdi. Şimdi bu işe tek "dur" diyebilecek, kendisine "tek karşı çıkacak"
Fenerbahçe parçasını istemiyor.
Bu yüzden Telekom tribünleri için kombine satışı yaptırmıyor. Migros tarafında da oluşumuna katkı verilen Anadolu GFB var. Onlara imkan sağlanıyor. Maraton H tribünündeki kombinelerin iptal edilmesi de bu "bağımsız" taraftar grubuna verilen gözdağı idi. Basın toplantısında da "Bunları bağırsınlar, bunları söylemesinler" diyerek, herhangi bir protesto veya eleştiride bulunanların başına ne geleceğini de ima etti.
Tribün biçimlendirilmesi öncelikle F.Bahçe geleneklerine uymaz. Çünkü bu kulübün ve taraftarının genetiğinden "asilik" var. Geçmişine bakınca, ne yaptığı da ortada. İşgal yılları ortada, G.Saray'ın tahakküm dönemine karşı çıkışı ortada -ki o bölümün birinci kahramanı da Aziz Yıldırım'dır.
70 milyon dolarlık transfer yaptı- cunta dönemlerindeki tavrı veya 3 Temmuz'daki duruşu biliniyor. Yıldırım bu karaktere "ayar" vermeye çalıştı. Yapacaklarını dikte etmeye niyetlendi. Stada sokmayarak bunu yapmak istiyor. GFB'yi öne sürerek, "Sadece F.Bahçe" diyenlerin, kendisine biat etmeyeceklerin de önünü kesiyor. Kendisini bir yıl hapiste tutan 6222'yi şimdi onlara uygulamak için formül arıyor. Dediğim gibi "asilik" bu renklerin geleneği... Aziz Yıldırım bunu iyi anlamalı... Sonrası iyi olmaz çünkü...
Güneş & Mourinho
F.Bahçe ile oynayacakları maç öncesinde Şenol Güneş, Volkan Demirel'in milli maçtaki tavrını onaylamadı.
Geçmişten örnekler vererek, "Bir profesyonel bunları kaldırmalıydı. Güçlü olmak zorundalar. Ben olsam bir daha milli takıma çağırmazdım" dedi. Üç gün önce aynı Şenol Hoca, benzer soruya, "Bana değil, Fatih Terim'e sorun. O konuşmalı" cevabını verdi.
Aradaki uslup farkı, bana Mourinho'yu hatırlattı.
Önemli maçlar öncesinde rakip teknik adam, maçı yönetecek hakem veya rakibin önemli oyuncusu hakkında konuşur, baskı oluşturur, bundan da fayda sağlamaya çalışır.
Planını uyguluyor Şenol
Hoca da sanki bunu yapıyor. F.Bahçe kalecisini baskı altına alıyor.
Tribünlere "O'nu protesto edin, bakalım ne olacak" mesajını açık açık olmasa da veriyor. Aklı karışık bir kalecinin hatalı karar verebileceğini iyi biliyor. "Futbolu oyun olarak sadece seyirciler görüyor" diyen Şenol Güneş, kendi planını uyguluyor.
Federasyon 'restini' çekti
Maç talimatlarında yapılan değişiklik ile, hakemlere, kendilerine yapılacak herhangi bir taciz, hakaret veya ortamın güvensizliğinde maçı tatil etme yetkisi verdi. "Gerekirse basarım" tavrının, bir virüs gibi bütün yöneticilere yayıldığını hissettiler. Hakemin beline öyle bir silah koydular ki; "İstersen yap bakalım" diye kocaman bir yazıyı, bu niyettekilerin gözüne astılar.
Bu yetki, karmaşa gibi gözükse de, ruhsatlı silahı belindeyken kavgadan uzak duran olgun adam örneğini getirecektir. Hakem bunu kullanmak için son anı bekleyecektir.
O'nun silahlı olduğunu bilen de, cüretini sakınacaktır. Komplo teorilerinin bitmesi, bu geleneklerin yıkılması, kararlardaki doğru ve yanlışların "insani" olarak değerlendirilmesi şansını verdi Federasyon. Yönetici kılıklı kabadayılara da, spor adamı olma şansını yarattı.