Sıkıldım artık!
- Gürcan Bilgiç Yazıları
- 02 Haziran 2014, 01:01:28
Son Kayseri maçından gelen iki maçlık cezanın üzerinde durdu ve Genç Fenerbahçeliler'in verdikleri zararlardan bahsetti.
Önemli maçlarda destekten yoksun kaldıklarını ve maddi olarak da sorunlar yaşadıklarını söyledi.
Üç yıl sonra bunları açıklamasıyla, "I love you Alex" diye bağıranları stada almayacağını söylemesinin denk düşmesi manidar elbette. Eğer zarardan bahsedeceksek, Yıldırım ve arkadaşlarının, kendilerini ve kulübü doğru dürüst savunamadıkları için alınan 3 yıllık Avrupa cezası ve en az 40 milyon euro'luk Devler Ligi gelirini de söylemek lazım.
Ya da menajer Figer'in kulübü üstünden transfer edilip, maliyeti 30 milyon euro'yu bulan Guiza'dan. Ya da, "Beş milyona serbest kalır maddesi koyun, sözleşmeyi imzalayayım" dediği halde, serbest bırakılanTuncay Şanlı'dan.
70 yaşındayken 10 milyon euro'ya yakın maliyetle sözleşme imzalanan rahmetli Aragones'e ne dersiniz. "Küfür" diyor Aziz Yıldırım.
Küfür ettiği için hakemlerin mahkemeye verdiği, federasyondan ceza alan biri bunları söylüyor.
En güzelini Aykut Kocaman söyledi.
Bir yıl önce, başkan Aziz Yıldırım'ın yanından ayrılırken;
"Sıkıldım artık" dedi.
FUTBOLUN GİZLİ GERÇEĞİ
Daum ile sohbet ederken, "Eğer bir futbolcuya değerini belirten teklif geldiyse, satacaksınız" dedi. Tüm takımlar hedefleri için kadrolarını güçlü tutmaya çalışırken, en önemli oyuncuları için bile gelen teklifleri değerlendirirler.
Manu; Ronaldo'yu satarken böyle düşündü, ya da Atletico Falcao'yu… Salih Uçan'ı, Roma istiyor.
İtalyanlar genç bir oyuncuya pahalı bir bonservisi göze alıp, geldiler.
Fenerbahçe de iyi pazarlık yapıyor. Bu tartışmalar başladıysa eğer, oyuncunun satılması en doğru karardır. Çünkü Ruslar 13 milyon euro verirken Stoch'u satmadılar.
Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadıklarında, Uğur Boral, Deivid de Souza ve Marco Aurelio'ya ciddi teklifler gelmişti. Satacaklarına, menajerler ile kavga ettiler.
Salih Uçan, genç bir isim olarak kayıp görülebilir. Ama adı üstünde "genç oyuncu." Yeni CEO Hasan Yılmaz doğru düşünüyor…
ÜRETMEDEN OLMAZ
Ünal Aysal, 5 artı 3 ile Avrupa'da kupa kaldıramayacaklarını söyledi. Rekabetin eşitsizliğini vurguladı.
Bakış açısı doğru olsa bile değerlendirme değil. Çünkü sadece Galatasaray değil, tüm takımlar doğru seçimler yapmış olsalar, eşit kriterlerde yarıştıkları Süper Lig'de zorluk yaşamaları gerekirdi. "Avrupa'da duvara tosluyorsunuz ama Türkiye'de yollar açık. Neden gidemiyorsunuz?" diye sorma hakkımız doğar. Devlet Bakanı Ali Babacan, "Lüks AVM'lerimiz var ama buna eşit olarak üretmiyoruz" demişti.
Aynı formül futbolumuz için de geçerlidir.
Üretmedikçe, sürekli olarak hazırın peşinde koşup, tüm bütçeleri harcadığımızda, bir bakmışız sırça köşkümüz başımıza yakılmış.
Yabancı sayısından şikayet eden kulüplerimiz, ne kadar üretmişler, alt yapıdan ya da diğer kulüplerimizin alt yapılarından ne kadar oyuncu kazanmışlar, bir bakmalılar.
Hepsinin gözü hâlâ Almanya'da.
Gurbetçi peşinde koşuyorlar.
Yabancı sayısı bence de serbest bırakılmalı.
Özellikle AB vatandaşları için. Ama üretme formülünü bulmalıyız.
Biz bu zekaya ve olanaklara sahibiz.
Sadece bunu fark etmeliyiz…
AKLIMIZ BREZİLYA'DA
2006 Dünya Kupası'nı İtalyanlar aldı ve dünya futboluna çift ön liberoyu hediye etti. Gattuso-
Pirlo ikilisi, performansın temelini oluşturdu.
Halen de bu sistemi, amacı sadece kazanmak olanlar sürdürüyor. Ama Barcelona'nın katkısıyla elbette, İspanyollar 2010'da tiki-taka'yı zirveye çıkardı. Pas oyunu içinde rakibin tüm oynama arzusunu çalıp, domine ettikleri bir şampiyona oynadılar. 6 yıl bu oyunu ve hükmettiği gösteriyi konuştuk. Cruyff; "Top sendeyse, gol yemezsin" felsefesiyle, Almanlar'ın fizik gücünü, İtalyanlar'ın inatçı savunmasını bir tarafa itti. Futbolun gösterisi içinde, keyif alıp verirken; kazanılacağını ispat ettiler.
Şimdi G.Amerika'nın vizyonunu bekliyoruz. Dünyanın en iyi ekipleri, vizyoner teknik adamlarıyla futbola yeni bir yön çizebilecekler mi? Bu yüzden Almanya'nın yeni bir çığırın kapısında olduğunu sanıyorum.
Bayern ve Dortmund'un 2 sezondur topu, pası ve oyuncuları hızlandırarak, 'vay canına' dedirtiyor.
Sadece oyuncu ve oyun kalitesi değil, bir başka gösteri bu. Fizik gücünü limitlerde hissettiren ama en çok akla güvenen bir düzen kurmak istediler.
2 lokomotif ekibin karakteri, Alman Milli Takımı'na da yansıyacak. Yorgunluk gibi handikap yaşamazlarsa, Brezilya'dan dünyaya, "Oyuncu sadece yetenekli değil, zeki de olmalı" fikri yayılacaktır. Bu verileri değerlendirecek hoca, oyuncu veya yönetici bulacak, biz de hakkımıza düşeni alacak mıyız?
Onu da geçelim, yapanı destekleyecek vizyonda bir medyamız olacak mı? Brezilya'ya gidemeyen sadece milliler değil. Aklımız da burada kaldı.