BİR GARİPLİK VAR!
Pazar günü A Spor'da Galatasaray maçının son anlarında yayına girdik. Her zaman olduğu gibi uzatma bölümünü canlı olarak ekrandan nakletmeye başladım... Skor 3-2 olmuş. Heyecan tavan yapmış. Ratingimiz o bölümde çok yüksek. Bir de baktım Manaj, acımasızca Barış'ın ayacağına basıyor. Doğal olarak kırmızı bekliyorum... Hakem sarı vermez mi? Stüdyoda, "Şimdi VAR çağırır" dercesine birbirimize bakıyoruz. Gerçekten de çok geçmeden Alper Çetin, Turgut Doman'ı çağırıyor. Neyse, sıkıntı daha fazla büyümeden kırmızı gelecek diye düşünüp, yanımdaki konuklara "Barış'ın durumu ciddi midir?" diye soruyorum. Yani kırmızıdan o kadar eminim ki gözüm ekranda değil! Reha Kapsal, "kırmızıya dönmedi" deyince hayretle ekrana baktım. "Acaba biz mi bir şey kaçırdık? Atladığımız ne var?" Aklımdan bu sorular geçerken pozisyon bir kez daha geldi ekrana ve aşağı yukarı şu sözleri söyledim: Otuz küsur yıldır bu işi yapıyorum. Amatör lisansla top oynadım, yüzlerce maç anlattım, üç tane yayıncı kuruluşta çalıştım, yöneticilik yaptım. Burada bizim gördüğümüz ama Turgut Doman'ın kayda değer bulmadığı ne olabilir? Bu pozisyonu ekrandan seyreden bir insan nasıl kırmızı vermez? Bu işte büyük bir gariplik yok mu? Aynı soruları o saatten beri kendi kendime sormaya devam ediyorum. Mantıklı hiçbir açıklama bulamadım. Bu işin akla yatkın tek açıklaması olabilir: Provokasyon! Onun da kime karşı, neye karşı yapılabileceği malum. Bu iş gerçekten çığırından çıktı. Yaşadığımız olay hayatın normal seyrine ters. Bu gidiş hiç iyi değil. Bu gidiş, gidiş değil!
OLMUYOR MOU!
Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde iki takım arasındaki temel fark, Beşiktaş'ın mental ve taktiksel olarak derbiye daha hazır çıkmasıydı. Fenerbahçe "nasıl olsa kazanırım" havasında, sanki zirve yarışının en kritik maçına değil de sıradan bir karşılaşmaya çıkmış gibiydi. Bu skor elbette Serdar Topraktepe'ye artı, Jose Mourinho'ya eksi yazar. Portekizli, ikinci derbisini de kaybetti. Kaldı ki bol sıfırlı kontratını bu maçları kazanmak için alan bir hocanın, kendisinden kat kat tecrübesiz ve elindeki kadro çok daha dar olan bir teknik adama mağlup olması kabul edilebilir mi? Jose takımını maça mental olarak iyi hazırlayamamış. İlk on bir seçimi çok tartışmalıydı. Hamle zamanlaması ve tercih ettiği oyuncular da cabası. Ezcümle, bu şekilde şampiyonluk kazanılamaz! Bu tip maçları kaybeden, beş aydır kadro ve performans istikrarı sağlayamamış bir hocaya milyonlar ödemeye ne gerek var? Olmuyor Mou, olmuyor!
TÜRKİYE KUPASI
Turkuvaz Medya on dört yıldır Ziraat Türkiye Kupası'nı yayınlıyor. Bu süreçte Türkiye'nin dört bir yanından ve bütün lig kategorilerinden yüzlerce maç yayınlandı. Grup yönetimi reklam girdisi yüksek olmamasına rağmen, herkesin sırt çevirdiği dönemde Kupa yayınlarını ekrana taşıyıp Türk futboluna ciddi katkı sağladı. Medya emekçileri de yıllardır yaz, kış, yağmur, çamur demeden bu maçları en az hatayla evlerinize taşımak için canla başla çalıştı. Yıllar içinde bazı kulüpler ne hikmetse Kupa'yı ötekileştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Süt kupası dendi, parasal karşılığı yok dendi, saha şartları kötü dendi, angarya dendi. Herkes söylendi de söylendi. Sanki İspanya da Kral kupası, İngiltere'de FA Cup, Almanya'da Ulusal kupa gibi köklü organizasyonlar yıllardır boşa oynanıyor? Üstelik orada takımlar futbola ve taraftarlarına duydukları saygıdan dolayı as oyuncularının önemli bölümüne ilk turlarda bile yer verirken... Futbol özellikle son on beş, yirmi yıldır para üzerinden dönüyor. Maç sayıları ve yayınlar arttı. Bahis işi çığırından çıktı. Ama futbolun doğallığı da ortadan kalktı. Bugün yaşadığımız saçma sapan olaylar bunun sebebidir. Şimdilerde bazı takımlar yine kupa maçlarını mali sebepleri gerekçe göstererek oynamak istemiyor. Sanki açık kanal yayınlarındaki reklam ve sponsorluk girdisiyle daha büyük bir mali yapı oluşturulabilirmiş gibi! Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi bilemiyorum. Bildiğim, Turkuvaz Medya'nın bu sezon kupaya geçen sene verdiği paranın üç katını ödediğidir. Bu maliyetlerle bu maçların daha büyük bir bütçeye oturması mümkün olamaz. Elbette birileri havaya para saçmak niyetinde değilse! Ötesi başka anlamlar taşır.
A SPOR KONUŞULDU
Geçtiğimiz hafta Galatasaray Başkanı Sayın Dursun Özbek ve Fenerbahçe Asbaşkanı Sayın Acun Ilıcalı art arda iki akşam A Spor ekranlarına çıkarak gündem olacak açıklamalar yaptı. A Spor çok yüksek izlenme rakamları yakalarken, futbol gündeminin de başköşesine oturdu. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri ve sosyal medya... Kısacası futbolla ilgili herkes bu yayınları konuştu. Elbette eksiklerimiz olabilir. Ama niyetimiz iyi yayınlar yaparak, gündemi belirleyebilmekti. Onu da fazlasıyla başardık. Bana göre buradaki en önemli nokta, konuklarımızın spor medyasında marka imajı en yüksek kanal olan A Spor'u tercih etmesi, A Spor'un da bu tercihin hakkını vererek yöneticilerin taraftarlarını konsolide edebilecekleri geniş kitlelere ulaşabilmelerini sağlamasıydı. A Spor on yıl içinde büyük ve gıpta edilen bir marka oldu. Kimi zaman taklit edildi, kimi zaman hedef alındı, kimi zaman yerden yere vuruldu, kimi zaman da büyük övgüler aldı. Sistemimiz belli. Başarımızı ilk unutan, başarısızlığımızı ilk gören biz olmaya çalışırız. Aslolan çalışmaktır! Gerisi izleyiciye kalmış.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.