Bu lig biter mi?
Ligi bitiririz, bitirmeyiz, sezon bitmez, lig karakolda biter vs. vs. O kadar çok söz söylendi, o kadar çok isyan ve serzeniş oldu ki! Öncelikle en son söylenecek sözü en başta söyleyerek başlayalım. Biter! Bu sezon da biter. Bu lig de biter. Ne sezonlar, ne çıkmaz gibi görünen sokaklar, ne hatalar, ne olaylar gördük.
Dünyayı sarsan pandemide bile lig bittiyse, bu sezon da biter dostlar. Bitmez diyenler gizliden gizliye kaostan medet uman; kötülükten, sorunlardan beslenen, olumsuzluktan keyif alanlardır. Hakem hatalarının, yöneticiler arasındaki çekişmelerin, futbol camiasındaki kavgaların suyu çıktı. İnkâr etmiyorum. Ama bir futbol oyunundan toplumsal ayrışmaya gideceksek olmaz olsun böyle oyun. Sorumlu mevkidekilerin, sorunları çözmek için daha çok çalışması, görevlerini bihakkın yerine getirmesi şart. Bakın bir dönem İngiltere'de başbakan Teacher futbola müdahale etmiş ve taraftarımız akıllanana kadar Avrupa maçlarında yokuz diyerek işi kökünden temizlemişti. Futbol dünyası kendi çözümünü üretemezse, iş bu noktalara gelir. Sonra kimse ağlamasın.
İKİ İLERİ BİR GERİ
Fenerbahçe maçını kazanmak, Trabzonspor için mental eşiği geçmek anlamına geliyordu. Aman aman oynamasa da daha dinamik ve istekli bir takım vardı karşımızda. Ne var ki, farklı Karagümrük yenilgisi bordo-mavili takımın en büyük sıkıntısını atlatamamış olduğunu görmemizi sağladı. Bu sıkıntının özünde temposuz, hareketsiz ve dinamizmden uzak oyun yapısı var.
Teknik Direktör Abdullah Avcı da maçtan sonra bu sıkıntıya vurgu yaptı. İyi güzel de sıkıntıyı çözmesi gereken kişi bizzat kendisi. Moda deyimle, "transfer mühendisliği" nin yanlış yapıldığını düşünsem de sadece oyuncu yapısı ile açıklanamayacak bir sıkıntı bu. Abdullah Hoca bu sezon ne takıma, ne de sisteme tam olarak nüfuz edebildi. Sonuç ortada. Trabzonspor maalesef iki ileri bir geri oynuyor, skorlar da bu şekilde gelişiyor. Bordo-mavililerin işi zor.
KIRK AKILLI
Önce Gaziantep-Beşiktaş maçındaki N'Koudou'nun kafası, ardından Sivas- Galatasaray karşılaşmasındaki "çözülemeyen" gol iptali kararı... FIFA hakemi olmak için gün sayan iki hakemin maçlarında tarihi hatalar yaşadık. Ortalık öyle karıştı ki, bir nokta es geçildi. Kimse bu hataların faturasını Beşiktaş ya da Galatasaray'a çıkarmaya kalkmamalı.
Yanlışı yapan bu takımlar değil. İşi sahada ve VAR'da adaletli karar vermek olan hakemler. Dolayısıyla bu takımların taraftarları da yeni kurallar üretmeye, olmazı oldurmaya çalışmasınlar. Gerek yok. Bu işler bugün sana, yarın bana misali... TFF neden açıklama yapmaktan çekindi? Kapalı kapılar arkasında neler yaşandı? Bu işin paydaşı olan herkesin bilgi sahibi olma hakkı var. "Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" diye güzel bir atasözümüz vardır. Ama o kuyuya taş atan acaba gerçekten deli mi? Yani bu işler sadece hata mı? Yoksa başka hesapları olan çok daha akıllı ama art niyetli kişiler mi var? İşte canımı sıkan soru bu.
FABRİKA AYARLARI
Trabzonspor yenilgisi kendi başına mutsuz etse de, Giresunspor mağlubiyetinin üzerine gelmesi camiayı iyice huzursuzluğa sürüklemişti. Gerek gazete köşeleri ve televizyon yorumlarında, gerekse taraftar forumlarında Jesus ilk kez hedef gösterilmiş, "Yine mi olmayacak?" soruları sorulmaya başlamıştı. Bu nedenle Hatay galibiyeti adeta ilaç gibi geldi Fenerbahçe'ye. Ama galibiyetten önemli olan bir konu var. İlk on beş dakikadan sonra Fenerbahçe oyun olarak da eski görüntüsüne dönerek, iştahlı ve üretken bir görüntü verdi.
Atılan dört gol ve girilen pozisyonlardan daha önemli olan Fenerbahçe'nin bu sezon sergilediği kimliğe, yani Jesus'un fabrika ayarlarına dönmesi oldu. Tabii bu galibiyetin anlam kazanabilmesi için derbi öncesi Antalya deplasmanının kayıpsız atlatılabilmesi gerekir. Hatay maçında yaşanan bir başka olumlu görüntü de takımdaşlıktı. Joshua King, sezonun ilk golünü atan mevkidaşı Serdar Dursun adına çok sevindiği söyleyerek güzel bir birliktelik örneği sergiledi. Fenerbahçe yeni yıla umutlu giriyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.