Transfer savaşları
Her transfer döneminde olduğu gibi yaz transfer döneminin son haftası gelenler ve gidenler açısından yoğun bir trafikte geçiyor. Haftalardır adı Fenerbahçe ile anılan Maxi Gomez'in Trabzonspor ile anlaşması zeminin ne kadar kaygan olduğunun kanıtı. Ben bu yazıyı yazarken isim netleşmese de Fenerbahçe'nin yıldız transferini bitirmek üzere olduğunu öğrenmiştik. Keza Galatasaray ve Trabzonspor cephesinde de hareket durulmayacak. Bu arada Dele Alli transferiyle sükse yapan Beşiktaş'ın da önemli bir ismi daha kadrosuna katmaya çalıştığını söyleyebilirim. Tabii kulüplerin bazı oyuncularını gönderip maaş yükü ve yabancı sayısını rahatlamaya çalıştığını da unutmayalım. O iş de transfer kadar zor. Velhasıl mesai yoğun. Yoğun da, ticarette "alırken kazanmak" diye temel bir kural var. Oysa bizim kulüplerimiz genellikle alırken kaybediyor. Galatasaray'ın Rumenleri, Fenerbahçe'nin bir garip stoperleri, Beşiktaş'ın boş yere para ödediği yabancılar vs. Bu örnekler her takım için çoğaltılabilir. Taraftarınız yaptığınız yeni transferi göndermekten bahsediyorsa bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. Kim, Marcao vb. satışlar iyi de, buradan gelen paralar savrulduktan sonra değil yirmi milyon, kırk milyonluk satış yapsanız ne çare! Transfer zor zanaat.
İNAT İYİDİR AMA KIVAMINDA OLURSA
Konya yenilgisi Fenerbahçe'deki balayı günlerine nokta koydu. Aslında ne farklı Kasımpaşa galibiyetinde her şey dört dörtlüktü, ne de Konya'ya yenilmek karamsarlığa neden olmalı. Daha önce de yazdığım gibi Fenerbahçe'nin ofansif anlamda artıları çok fazla. Yine de set oyununda alanı iyi kapatıp, kalabalık savunma yapacak takımlara karşı farklı opsiyonlar geliştirmeleri gerek. Ama asıl sıkıntı stoper kalitesi ve ön libero etkinliğinde. Bu nedenle transferde santrafor kadar, iyi bir stoper de alınmalı demiştim. Bir de Jesus'un ısrarları var. Portekizli teknik adama saygımız büyük. Ama her büyük teknik adamda olduğu gibi onun da inatçı yönleri var. İnatla Arao'ya, Rossi'ye şans vermek, bazı oyuncuları inatla orijinal bölgeleri dışında oynatmak, inatla Portekizce konuşan oyuncular transfer etmek gibi... Ne demişler; inat iyidir ama kıvamında olursa. Vazgeçeceği noktayı her zaman iyi bilmeli insan.
KİRALIK AŞK
Beşiktaş birkaç sezondur kiralık olarak takıma dahil ettiği oyunculardan iyi verim alıyor. Mario Gomez'den, Talisca'ya, Aboubakar'dan Elneny'e kadar çok faydalı isimler izledik Siyah- Beyazlı takımda. Bu zincirin son halkası Weghorst oldu. Hollandalı yıldız oyun bilgisi, santrafor zekası ve vuruş becerisiyle kısa zamanda ön plana çıktı. Üstelik uyumu ve pozitif vücut dili de cabası. İşte Beşiktaş'ın kiralık yıldızlarında yakaladığı fark burada. Saha içi kadar saha dışında da pozitif olmak ve takım aidiyeti sergilemek. Kiralık oyuncu oynatmak zordur. Sorun yaşayan isimler olmadı mı? Aboubakar'ın ayrılış süreci ya da Pjaniç'in umursamaz tavırlarını unutmuş değilim. Bununla birlikte taraftarın dudak büktüğü Batshuayi bile skor katkısının yanı sıra ayrılacağı belli olduktan sonra dahi saygı ve disiplinle görevini yaptı. Bu detay Beşiktaş'ın hem iyi karakter incelemesi yaptığını hem de gelen oyuncuların sıcak ve düzgün iletişimi olan bir kulüp bulduklarını gösterir. Gelelim kiralık aşkın, ev sahipliğine dönüşmesine... Geçmiş dönemde Gomez, Talisca vb. isimler ahlar, vahlar arasında takımdan ayrılmıştı. Beşiktaş bu kez elini çabuk tutmalı. Wout Weghorst'un 10 milyon euro'luk satın alma opsiyonunu ödemenin bir yolu bulunmalı. Sponsor desteği mi alınır, başka bir yol mu bulunur bilemem. Ama başkan para biriktirmeye başlasa iyi olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.