Fener yükselişte
Avrupa'nın 5 büyük ligi, Hollanda Ligi ve ligimizdeki 134 takım içinde, maç başına en az gol yiyen bir takım ile oynuyordu Fenerbahçe.
Üstelik bu takım ilk 45 dakikaya bakıldığında 9 maçta sadece 1 gol yemişti.
Bu nedenle kontrollü başladı sarı-lacivertliler, rakip de elbet.
Öyle ki ilk faullerini 12. dakikada yaptıklarında, ne kalemize şutları, ne ortaları, ne de kornerleri vardı.
Fenerbahçe'nin bu sezon özelliği önde rakip çıkarken topa basmak, kazanmak ve gol atmak.
Aynısını Feyenoord'a da yaptılar.
İlk yarının en iyisi Lens, Kuyt'a baskı uygulayıp topu kaptı. Emenike sessiz sedasız giden oyunu hareketlendiren golü attı.
Fenerbahçe, Feyenoord'u kalesine getirmedi. Kendi de işin hücum yönünü düşünmedi ama bu arada.
PERSİE RUHSUZ VE KATKISIZDI
İlk yarı bittiğinde müthiş bir tempo ile basan, yaratıcı olmasa da, rakibe tek isabetli orta ve şut attırmayan bir Fenerbahçe vardı.
Ama kendi 8 ortasının tümünün isabetsiz olması da bir kenara yazılmalıydı.
İkinci yarının başında bu kez Feyenoord önde basmaya başladı.
Bu baskı Topal'a hata yaptırdı ama Volkan, Kuyt'a izin vermedi.
İlk yarıdaki yüksek şiddetli koşular ve baskı isteği takımı yormuş gözüküyordu 60. dakikaya girildiğinde...
Ama buna rağmen Sow ve Ozan Tufan'la, Josef de Souza ile 2 kez kaçıran biz oluyorduk.
Lens ve Hasan Ali bu dakikaların mücadelesi ile sahanın yıldızı idi.
Ama yorulan takım tempodan düşüyordu.
Skrtel'in ıskasını kale çizgisinden çıkarıyorduk. Takım düştü, Advocaat geç de olsa İsmail Köybaşı'nı ve Persie'yi, Alper'i aldı. Lens inanılmaz geldi ama golü kaçırdı.
Persie ruhsuz, katkısızdı.
Sonuçtan bağımsız Fener'in fizik gücü artıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.