Bu kadarı ayıp!
İlk yarı bittiğinde topla oynamada % 56'ya , 44 üstünlüğü vardı F.Bahçe'nin... Peki üstünlüğü var mıydı?
İlk yarı boyunca kaleyi bulan tek şutu yoktu sarı-lacivertliler'in. Duran topta Josef'in kafası dışında pozisyonu da yoktu.
Takımın basketbolda ''set'' denilen , önceden çalışılmış bir hücum oyun planı da yoktu. Alper bindirmeye çalışıyor ama kalabalık defansı görünce geri dönüyordu.
Stoch zaten fiziken eziliyordu. Salih, büyük umutların bağlandığı maçta, kendisinin bile anlamadığı paslar atıyordu.
Kafa vuruşu dışında Josef de gözükmüyrdu.
2 savunma kanat adamının orta yaptığını gören F.Bahçeli ise zaten hacı olmuş sayılıyordu. Bu arada, ne dikine pas atılabiliyor, ne de adam eksiltilebiliyordu.
Yani F.Bahçe'de hücum aksiyonu sıfırdı.
Buna karşın Skrtel, Kjaer, Topal üçlüsü, tek özelliği hızlı hücum olan rakibe karşı savunma anlamında ayakta kalıyor, ilk dakikadaki kenar orta dışında pozisyon vermiyordu...
Düzgün orta yapılmıyor
Sonuç; Bu gruba gelene kadar oynadığı 8 maçın 5'inde olduğu gibi , Zorya bu maçın da ilk yarısını 0-0 bitiriyordu.
Ozan, Salih'le değişerek başladı ikinci yarıya. Alper'in savunma arkası pasında Sow kaçırdı ama en son 67 maç önce gol atmış olan Grechyshkin'in müthiş şutunda golü yedik. Stoch ve Alper'in yerine, Persie ve Emenike'yi aldık. 3 santrafor vardı ama, aynı Bursa maçında olduğu gibi düzgün orta gelmiyordu.
Zorya da iyice gömülüp boş alan bırakmıyordu.
Bulduğumuzda da ya Emenike'nin ki gibi kalecinin üzerine vuruyorduk.
Ya da Sow'la vuramıyorduk.
Sonuç; dikine oynayamayan, adam geçemeyen, orta yapamayan, savunma arkasına adam kaçıramayan, şut atamayan, paslarını yana yapan, fırsat kullanmak için kılı kıpırdamayan adamlara sahip, 3 defansif orta sahadan medet uman, yani pozitif futbolla alakası olmayan bir F.Bahçe'nin, tek çıkar yolu şansın gülmesi idi.
Son dakikada Kjaer'le gelen gol de tam bir şans anıydı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.