Presbahçe!
Kenar ortası var... Kanattan içeri gömülme var... Ara pası var... Dönen topa vurma var... Uzaktan şut atmak, o da var. İlk 10 dakika Fener futbolun içinde olan her şeyi yapıyor, seyirci zevkle oturuyordu. Fener'in baskısı ile Kayseri rakip yarı alana bile geçemiyordu. Emre, Avrupa'da en revaçta olan, ama en zor bulunan "öne ve dikine oynayıp, rakip savunmayı da çıkarmayan'' ön libero konumunu mükemmel yaparken, "Pirlo yanındaki Gattuso'' rolünü de Selçuk başarı ile yerine getiriyordu. Golü de zaten savunma çıkarken yaptığı baskı ile atıyordu Fener, dakikalarca topla oynayarak falan değil. Modern futbolun gerektirdiği şekilde. Yani 8 saniyede 3 pasla Alex'in kadife pasına Gökhan'ın "ben golcüyüm'' diyen "topa şaplak'' vuruşu ile. Özer'in etkisizliği,Topuz'un istekli ama sonuç bölgesindeki beceriksiz oyunu dışında problemi yoktu takımın...
Volkan oynuyor mu?
Tek gol silahı olan Makukula'ya da Lugano nefes aldırmayınca pozisyon için Fener kalesine bile gelemeyen Kayseri'den sonra maçı beraber seyrettiğim TRT 1'in koordinatörü Kürşat Özkök ilk yarı sonu espriyi patlatıyordu: "Volkan oynuyor mu arkadaşlar.'' Fener'in bundan sonra bu formunun altına düşmeyeceğini gösteren en önemli gösterge bu temponun 90 dakika devam etmesi idi. Takım özgüvenini müthiş bir şekilde kazanmış gözüküyordu. Lugano'yu korner golü öncesi tutan hiçbir Kayserili'nin olmaması gibi hatalar da takımın ekmeğine yağ sürüyordu. Fener ile ilgili ilk yarı biterken yazdığım "Fener'e sallayanlar 2 ay sonra ekmeksiz kalacaklar'' yazımı desteklercesine oynuyordu. Bu oyunda en önemli katkı da Daum'un değil, bir arada oynama becerisini kazanmış ve onurunu her şeyin önüne almış oyuncularındı. Emre'nin, Selçuk'un, Gökhan'ın, Topuz'un hatta Santos'un yüreği çimlerin üstünde idi dün gece.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.