Rezillik sürecek

Federasyon, 6+0 kuralını değiştirmezse sorun çözülmez. Seneye de 5+0 olacak. Düzeltilmezse eğer, aynı rezilliği yaşayacağız! Dokuza inecek; 5+4 olabilir ama 5+0 olur mu! Tonla para vereceğim, alacağım; tribünde oturtacağım!

Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un Türkiye Kupası'ndan 4. turda elenmesi, sistem tartışmalarını da beraberinde getirdi. Siz kupa statüsü ile ilgili ne düşünüyorsunuz; bir değişikliğe ihtiyaç var mı?
Bu tartışmanın üslubunu da içeriğini de bir medya mensubu olarak utanç verici buluyorum. Ekranlardan dinledikçe, gazetelerden okudukça ben mesleğimden utanıyorum. Türkiye'de 'futbol' dediğimiz şey; Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, hadi biraz da Trabzon için mi var? Geri kalanlar göstermelik mi; figüran mı? Bunların oyuncağı mı? 'Bunlar bol para kazansınlar, bunlar reklam yapsınlar, bunlar taraftar toplasınlar' diye öbür Anadolu kulüpleri kurbanlık koyun mu? Fenerbahçe kupada ilerleyecek; Fethiye ilerlemeyecek mi? Türk medyasının, federasyona söylediği şu: Öyle bir statü hazırlayın ki Fethiye gitmesin; Fenerbahçe gitsin. Çünkü o zaman para kazanacaklar; televizyonlar para kazanacak, gazeteler para kazanacak, Fenerbahçe para kazanacak! Böyle bir şey olur mu! Hangi devirde, nerede yaşıyoruz! Yüz karası...
ATA AĞIRLIK EKLENİYOR
Sistemde, benim sinirlendiğim bir tek nokta var. Gidin, bakın Avrupa'ya... Tek maç üzerinden oynanıyorsa ve bu maçı Fenerbahçe ile Fethiyespor oynayacaksa; o tek maç zayıf takımın, yani puan cetvelinde aşağıda olan takımın sahasında oynanır ki aradaki uçurum biraz kapansın. At yarışlarında, yarışı dengelemek için kuvvetli atın üzerine 'Handikap' dediğimiz ağırlığı eklerler. Birisi 55 kilo ile koşarken, öbürü 65 kilo ile koşar ki atların kalite farkı azalsın; yarış heyecanlı olsun. Avrupa'da da böyle bir kupa maçı olduğu zaman, 'Fenerbahçe, Fethiye'ye gitsin. Hiç olmazsa Fethiye ve civarı Fenerbahçe'yi görme fırsatı bulsun. Fenerbahçe ile Fethiye arasındaki uçurum da ortadan kalksın' diyorlar. Sporun amacı bu... Sporun ilkesi bu... Türkiye'de futbol; 'Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve medya para kazansın' diye yapılmıyor. Bu kadar ucuz ve bu kadar çirkin bir pazarlığı, günlerden beri, gerçekten midem bulanarak izliyorum.
Fenerbahçe Başkanı Yıldırım, 'Geçen sezon kupayı kazandıklarını ama 2 milyon euro zarar ettiklerini' söylemiş; elenmeleri halinde, çok da üzülmeyeceklerini açıklamıştı.
Fenerbahçe'nin borcu ne kadar?
500 milyon lira civarında...
Aziz Bey'in yaptığı işlerin hepsi kârlı da bir tek kupa mı zararlıymış! İnsanda biraz sıkılma, biraz yüz kızarması olur. 500 milyon liraya dayanmış borcun olacak; Türkiye Kupası gibi bir onuru, müzeye koyacağın bir kupayı, 2 milyon euro'ya satacaksın! Medya bunu tartışmalı... 'Aziz Efendi, ne diyorsun sen!' diye sormalı... Sözü edilen kulüp Fenerbahçe... Fenerbahçe'nin büyüklüğünün farkında değil. 'Fenerbahçe' sözcüğünün öneminin farkında değil. Fenerbahçe'nin Türk sporundaki yerinin farkında değil. Aziz Bey her sene kendi cebinden, 2 milyon euro'yu nerelere harcıyor; bir düşünsün! Koskoca Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası şampiyonluğu ile mukayese ettiği şey, Aziz Yıldırım'ın cep harçlığı!.. Medya bunu tartışmalı...
BEN İHBAR EDİYORUM
Hayır; medya, Aziz Yıldırım'ın peşine takılmış, 'Sponsor Ziraat Bankası şampiyonluk primini artırmalı ki Fenerbahçe tahrik olsun, sonuna kadar gitmeye oynasın!' Yok ya! Dinimiz, imanımız para olmuş; haberimiz yok!
Elendikten sonra, paranın gündeme getirilmesi de garip aslında... Kimse 4. turda, kendinden kat ve kat zayıf bir rakibe bilerek elendiğini söyleyemez herhalde!
Eğer 'Bilerek elendiler' izlenimi varsa, Türkiye Futbol Federasyonu derhal kovuşturma açmalı ve şike soruşturması yapan savcılarımız -o dava halen bitmedi zatenderhal bu konuyu da ele almalı... Ben ihbar ediyorum. Böyle bir şey olur mu?
Büyük takımlar, B takımlarıyla sahaya çıktı. Aslında forma şansı bulamayan oyuncular için kupa, müthiş bir şans...
'Fenerbahçe, B takımı ile çıktı; kaybetti' deniyor. Bakalım kadrosuna: Cristian, Webo, Salih, Mehmet Topuz ve diğerleri... Bu kadronun içinde, Fenerbahçe'nin birinci takımında oynamayan bir tek kişi var mı? Bunlardan herhangi birisi as takımda oynadığı zaman, 'Fenerbahçe'de şu eksik; onun yerine bu oynuyor' diye bir laf hatırlıyor musunuz? Bekir dahil... Tam tersi; oynatılmadıkları zaman, 'Bunlar niye oynatılmadı?' diye çok yazı okuduğumu, çok yorum dinlediğimi hatırlıyorum ben... Ben yaptığımız söyleşilerde demedim mi; "Fenerbahçe'nin öyle bir kadrosu var ki bir kadrosu Ali Sami Yen'de Galatasaray ile öbür kadrosu Kasımpaşa'da Beşiktaş ile oynar." Ama sorun şu: Fenerbahçe kötü oynuyor. Galatasaray kötü oynuyor. Beşiktaş kötü oynuyor. Puan cetveline bakıp, birbirleriyle yaptıkları maçlara bakıp, efsane yaratma peşinde Bab-ı Ali... Bu sene kaç defa söyledim; "PTT 1. Lig'de oynayan takımlar, bunların hepsini yener" diye... İşte buyur... Dany kaçırınca, Mancini sinirlenmişti; terk etmişti sahayı... Gaziantepspor Belediye'nin kaptanı Cihan, penaltıyı atamadı. Cihan o penaltıyı atsa, maç bitmişti. Gaziantepspor Belediye'nin kaptanı; en iyi oyuncusu; atamadı. Çok kötü bir vuruş yaptı. 'Ufuk kurtardı' falan diyorlar; ben de olsam, ben de kurtarırdım. O kadar kötüydü. Bunlar kötü oynuyorlar; Fenerbahçe dahil... Bakıyorum; 'Çaykur Rize'yi 2-1 yendi' diye Fenerbahçe'ye destanlar yazılmış. Palavra...
TRİBÜNDE OTURUYORLAR
Düzelecek konu var tabii: Takımın teknik direktörü, 6+0 yüzünden tribünde oturttuğu yabancı oyuncuları oynatmak zorunda... Adamı oynatabileceği tek yer, kupa maçı... Lig maçındaki puan mücadelesinde, daha iyi olanı oynatmak zorunda... Öbürü ne zaman oynayacak! Galatasaray, Bruma'yı para kazanmak için aldı. 'Bu sene takıma bir katkısı olsun' diye almadı. Adamdaki yeteneği gördüler; 'Bunu alalım, satarız. 10 milyona alırız; 50 milyona satarız. 40 milyon kâr ederiz' dediler. Haksız da değiller, düşünce olarak... Ama oynatmazsan nasıl kıymeti olacak adamın? Lig maçlarında oynatacak halin yok; kupada oynatıyorsun. Haftalarca oynamayan, gelip kupa maçında oynayan adamın; o bir maçta ne kadar
faydası olur? O da var.
***
REZiLLiK SÜRECEK
Halbuki; 6+0 gibi aptalca kuralı kaldırırsın; kaç tane yabancıya izin veriyorsan belirlersin. On olur, dokuz olur, sekiz olur. Dersin ki 'Bunların beş tanesi oynar; gerisi kulübede oturur.' Böylece maç içinde değiştirebilir. Melo'yu çıkarır; Bruma'yı sokar. Ama Bruma da hiç olmazsa, o maçta oynar. Çünkü maç başına da para alıyor. İşin bir de maddi yanı var. Futbolcuların büyük bir bölümü, maç başı ücret alıyor. Kazandığı prim ayrı... Para alması için oynaması lazım. Oynayıp da kazanırsa, bir de galibiyet primi alıyor. Adam sürekli tribünde oturursa, ondan hayır gelir mi? Mecburen, forma şansı bulamayan Türk oyuncu da forma şansı bulamayan yabancı oyuncu da kupa maçında oynatılıyor. Bu durumda da bir arada oynamamış 11 tane adam, kupa maçına çıkıyor. Sorun esas burada... Sen dünyanın en iyi 11 adamını seçip getirsen, 'Çıkın, oynayın' desen; oynayamazlar. Bir arada oynamayan takım, doğru oynayamaz. Niye sürekli 'Takım ruhu, takım ruhu, takım ruhu' diyoruz? Karmaların başarılı olduğunu gördünüz mü? Karmalar başarılı olamaz. Şimdi, bunu düzeltecek olan federasyon... Seneye de 5+0 olacak. Düzeltilmezse eğer, aynı rezilliği yaşayacağız! Dokuza inecek; 5+4 olabilir ama 5+0 olur mu! Tonla para vereceğim, alacağım; tribünde oturtacağım! Şimdi bu düzenlemeyi yaptığın zaman, kupa maçları da daha değerli olabilir.
ÇARELER TÜKENMEZ
Tabii, olan yayıncı kuruluşa oldu. 11.3 milyon dolarlık bir bedelden bahsediliyor.
Doğrudur ama onun da çaresi var. Kupa maçlarında, ihaleyi toptan almak şans işi... Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray sonuna kadar giderse, parayı TIR'la taşırsın ama böyle elenirlerse de zarar edersin. Ticarette bu var. Ama federasyon bunu yumuşatmak istiyorsa, önce eleme maçlarını satışa çıkartır. Elemeler biter, gruplar başlar; grupları satışa çıkarırsın. Gruplar biter; finalfour'u satışa çıkarırsın. O zaman herkes, önünü görerek hareket eder. Mesela, diyelim ki Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon final-four'a kaldı; sadece o final-four'u 20 milyon liraya satarsın. Yani çare tükenmez arandığı zaman. Ama medyamız, ne yazık ki bunu aramıyor. Medya, federasyona diyor ki 'Türkiye Kupası'nda final-four'u dört büyüklere oynat; ne yaparsan yap!'
***
HERKES YASAK OLAN BiR ŞEYi YAPARSA
Kupa maçlarından geriye, Fethiyesporlu oyuncuların maç öncesi giydiği 'Yüce Atatürk' yazılı tişörtler kaldı. Federasyonun, bu nedenle Fethiye Kulübü'nü PFDK'ya sevk etmesi eleştiriliyor. Tabii üstüne, Drogba ve Eboue'nin Mandela'nın ölümü nedeniyle giydiği tişörtler de eklendi. Bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Kural var. Kuralları yorumlamaya başladığın andan itibaren, sonuç alamazsın.
Eleştirenler, 'Rabia' işaretinin PFDK'lık olmamasını örnek gösteriyor.
'Rabia' başka bir örnek... Sahaya çıkan takımın, sahaya çıkan futbolcunun üzerinde, başka bir yazı olmaz. Yazıyı bırak, koluna takacağı siyah bant için dahi izin alması lazım. Kural bu... Bu kuralı niye koymuşlar: Birtakım örgütler; takımları kullanmasın, takımlara baskı yapmasın.
Reklam yapmak için de kullananlar var.
Reklam da değil. Bunlar serbest olsa; sen bir kulübün başkanısın. Ben de terör örgütünün, El-Kaide'nin Türkiye bilmem nesiyim. Geliyorum sana; diyorum ki 'Şöyle çıkacaksın, böyle çıkacaksın sahaya.' 'Hayır' diyebilir misin bana? Ama 'Kural var; kusura bakma' diyebilirsin. Şimdi kural varsa, bu kuralı da yorumlamaya başladığın andan itibaren; yani Atatürk'e izin veririm ama Bin Ladin'e... Sen sevdiğin, inandığın birinin adını göğsüne yazarak çıkma hakkına sahipsen; adam da diyor ki 'Ben, Bin Ladin'e inanıyorum.' Ne diyeceksin?
FETHİYESPOR FARKINDA
'Bu, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran adam; o, uluslararası terörist. Nasıl mukayese edersin?' Doğru. Nasıl mukayese edersin? Ama realite de bu... İzin verdiğin anda... Fethiyespor, zaten maça çıkarken böyle bir şey yapmak için izin almamasının gerekçesini, 'İzin vermezlerdi' şeklinde açıkladı. Yasak olan bir şeyi yaptıklarının farkındalar ve herkes yasak olan bir şeyi yaparsa; o zaman... Çaykur Rize-Fenerbahçe maçında, sahadan yürüyerek geçen adamın kimseye zararı oldu mu? 'Bu taraftaki tuvaleti beğenmedim; öbür tarafa gidiyordum' derse... Ne koşuyordu, ne saldırıyordu; yürüdü adam... Yaka paça götürdüler. Atatürk'ü yasaklayıp da Mandela'yı göndermeselerdi o zaman... Ama 'Mandela' yazanlar da gidince...
Dengelenmiş mi oldu?
Dengelendi değil; yani kuralı, ya uygulayacaksın ya da uygulamayacaksın. Kuralı uygulamadığın anda, kuralı yorumlamaya başladığın anda herkesin kendine göre yorumlama hakkı doğar. Ondan sonra da işin içinden çıkamazsın.
Röportaj: Bülent CAN

DİĞER HABERLER

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.