Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

05 Ocak 2011 | Çarşamba

Mesaj yerine gitti

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım katıldığı programda bu sefer hedef olarak futbolcuları gösterdi.
Geçmişten bu yana teknik direktörlerin ve başkanların ilk hedef olduğunu belirten Yıldırım, kamuoyunda futbolcuların hiç eleştirilmediğini söyledi. Ayrıca Yıldırım hakemlere bu sefer farklı bir çağrıda bulundu. "Kendimiz için bir şey istemiyoruz. Herkese eşit muamele yapılmasını bekliyoruz" dedi. Bunları nasıl yorumluyorsunuz?
Aziz Yıldırım
'ın açıklamalarının iki yönü var. 1-Esasen. 2- Usulen. Bence usulden yanı daha önemli Türk sporu açısından. Çünkü bu açıklamaların bir tanesinde soruları soranUğur Dündar'dı. Türkiye'nin en güvenilir habercilerinden bir tanesi. Yayınlayan da Türkiye'nin en yüksek tirajlı gazetesi Hürriyet. Diğeri Türkiye'nin en çok izlenen haber televizyonu NTV.
Türkiye'nin en çok güvendiği iki spor yorumcusu Güntekin Onay ve Rıdvan Dilmen. Geneline baktığım zaman Uğur da Rıdvan da, Güntekin de çok sevdiğim arkadaşlarım alınmasınlar ama sorular bana biraz "çanak" tabir edilen üslupta geldi. Aziz Yıldırım'a söylediklerinin hiçbirine benim beklediğim itirazlar yapılmadı.

Bir gazeteci bir isimle söyleşiye gittiği zaman hele sıcak kamuoyu oluşturacak söyleşi yaptığı zaman sadece soruyu sorup, karşısında oturarak işini bitirmez.
O verilen cevaplarda çelişkiler varsa, kafasına göre yanlışlar varsa bunları ileri sürer. Örneğin derki; "Şimdi böyle diyordunuz ama sayın başkan geçen defa da şöyle dediniz benzeri olayda" mesela.
Ya da "Ben başkanım. Şunu yaparım. Bunu yaparım.
Onu ederim "
dediği zaman "Acaba Manchester United'ın başkanı, Inter'in başkanı, Barcelona'nın başkanı da aynı şeyi yapıyorlar mı sizin gibi?" Hani biz batılılaşacağız diyoruz. Bu doğulu sisteme ne kadar daha devam edeceğiz?

MEDYAMIZ YİNE SINIFTA KALDI
Yani böyle sustular, oturdular. Bu beni itti açıkçası... Daha da bunlar olup bittikten sonra dahi köşelerde ne Aziz Yıldırım'ın sözleri, ne de onun karşısında oturan böyle onun konuşmasına fırsat veren gazetecilerin davranışları eleştiri konusu oldu. Medyamız burada sınıfta kaldı. Esas yanına gelince; Aziz Yıldırım açık söylüyorum Türkiye'de futbolun imparatoru."Ben istediğimi söylerim.
İstediğimi yaparım. Bana kimse karışamaz" kafasında. Böyle de oluyor zaten. Şimdi, bir geçen sene Kerem Gönlüm olayında Efes hakkında neler söyledi. Bu sene Fenerbahçeli kızın dopingli olayında haberi yazan gazetecilere "Bunu niye yazdınız?" diye çıkıştı.

GAZETEDE GÖRÜNMEYİ SEVİYOR

Dünyanın her yerinde bir sporcunun A numunesinin dopingli çıkması haberdir. Hiç kimse haber için B'yi beklemez. Çünkü B istenmeye de bilir. Yüzlerce örneği var B numunesi açılsın istemeyen. Sporcu biliyor çünkü aldığını.
İsteyenlerin yüzde 99'u da B'yi zevahiri kurtarmak için. "Yok, efendim ben almadım. Katiyen. Bakın B'yi açın, görün". B'de de çıkınca"Ben aspirin diye almıştım da yok bilmem ne". Dünya hangi sporcunun dopingini B'den sonra öğrendi? Daima A ile iş öğrenilir. Ama Fenerbahçe sporcusu olunca iş gizli tutulacak ve de haberi bulup çıkaran da suçlanacak "Sen bu haberi niye yazdın?". Gazeteciye "niye gazetecilik yaptın?" diye saldırı var."Ne yapıyorsun başkan. Mesleğimize saldırıyorsun?" diyen gazeteci yok düşünebiliyor musun?
Şimdi "ben" diyor "Fener savunma odasına da giderim.
Çünkü hesabı ben veriyorum". Niye hesabı sen veriyorsun? Esas soru orada. Liverpool'un hesabını başkan mı veriyor? Inter'in hesabını başkan mı veriyor? M.
United
'ın hesabını başkan mı veriyor? Başkan ne zaman hesap veriyor? Seneler senesi sen doğru dürüst seçim yapamazsan, bir teknik yönetim kuramazsan, kongrede hesap verirsin. Sen niye Türkiye'de hep "ben" diyorsun?
Çünkü sen gazetede görünmekten hoşlanıyorsun. Sen her şeyin kendinden bilinmesini istiyorsun.
Fenerbahçe şampiyon olduğunda "Ben yaptım" diyorsun. Mustafa Denizli'nin şampiyonluğu olduğu senesinde olanları bütün Türkiye biliyor. Sen kendinsin kendini ortaya atan. Geçen sene güya Aykut Kocaman'ı sportif direktör yaptı. Aykut Kocamanağzını açtı mı bütün bir sene? Kim vardı önde; Daum ile Aziz Yıldırım. "Benim artık sportif direktörüm var. Ben onursal başkan gibi tribünde otururum. Hiçbir şeye karışmıyorum.
Hesabı Aykut'tan sorun" demedi.

BEN SONRA AÇIKLAMA YAPTIM!
Aykut'a "Niye konuşmuyorsun" demedi. Soyunma odasına maçın devre arasında Aykut inmedi, Aziz Yıldırım indi. Ondan sonra benden soruyorlar hesabı!
Tabii. Ortada olan hep sensin de ondan. Yani kendi yanlışını ifade ediyor. "Hesap benden soruluyor" diyor ve bir tane gazeteci Uğur Dündar başta"Niye senden soruluyor başkan. Sebep ne?" demiyorlar. Soyunma odasında "Maçın içine ettiniz" diye sinkaf sinkaf. "Ben ortaya konuştum" diyor. Öyle ortaya konuşma olur mu?
Orada dört tane hakem var. Maçın gözlemcisi var ve ben bağırıyorum "Maçın içine ettiniz" diye. Ben ortaya bütün hakemlere bağırdım, devre arasında (!) Allah Allah! Gidip de özür dilemiş mi? "Yani üstünüze alınmayın. Söz milletten dışarı konuşuyorum" demiş mi acaba? "Ben sizden çok memnunum".

Şimdi resmen bir hafta on gün evvel yaptığı açıklamalarla hakem camiasını darmadağın etti. Yine diyor ki "Ben ortaya konuştum. Yani bizi kayırmasınlar. Herkese eşit davransınlar" diye.
O mesajın nereye gittiğini biliyor çünkü. Mesaj yerine gitti. Şimdi zevahiri kurtaracak. "Aman efendim ben sonra açıklama yaptım da". Olan olmuş bir kere.

HUKUKTAN HİÇ HABERLERİ YOK
- G.Saray- F.Bahçe arasındaki 17 yaş altı maçındaki olaylarla ilgili gözaltına alınan 5 kişi serbest kaldı!
Türkiye'deki adalet sistemi böyle. Yani, yanlış yasalarda. Mevcut yasalarla savcıların o çocuklara saldıranları içeride tutmaları, mahkemelerin onları tutuklu yargılamaları çok zor. Onun için yeni"Futbolda Şiddet Yasası" nın çıkarılması isteniyor ki bu tür olayların failleri... Ama yasa çıkmadan gazetelerde "Vay efendim, öyle yaparsak, böyle yaparsak. Üç bin kişi hakeme küfrederse ben arada oturuyorsam, benim küfür etmediğimi nasıl kanıtlayacakmışım." Şunu hiç düşünmüyorlar ki hakeme toplu küfür edenler üç seneye kadar hapis cezasına çarptırılırsa bu üç bin kişi küfür etmez artık. Amaç da o üç bin kişiyi cezalandırmak değil.
Bunlar ceza hukukun temel prensibinden haberdar değil benim gazeteci arkadaşlarım. Ceza hukukunun temel prensibi cezalandırmak değildir, önlemektir.

BU POLAT VE YILDIRIM'IN SUÇU!
Niye 2.5 kilo baklava çalan çocuklar 5'er sene hapse mahkûm oldular Antep'te. Çünkü gaspın cezası ağır. Niye ağır? Gaspı önlemek için ağır. "Baklava çaldın, gel hapiste yat" diye değil. Esas olan baklavanın çalınması da değil. Sen akşam yolda yürüyorsun. Ben gelip senin çantanı alıyorum. Çantanın içinde 10 lira var. Ee değmez. Hadi adamı serbest bırak. Sen o zaman gece sokakta serbestçe yürüyebilir misin? Ama senin çantanı alanın elinde tabanca, bıçak değil bir jilet varsa 20 sene cezası.
O yüzden sen gece saat 02.00'de Taksim'deki bir bardan hafif içkili çıkıp yürüye yürüye Beşiktaş'a kadar gelebiliyorsun.

O yasa yüzünden. Kimse demiyor ki "Ya bir jilet ile 10 lira için 20 yıl yatılır mı?"Mesele 20 sene yatmak değil. Mesele senin o yolda yürüme özgürlüğünü sağlamak. Futboldaki Şiddet Yasası'nın ağır cezaları oradaki üç bin kişiyi hapse tıkmak değil. O üç bin kişi orada artık küfür etmesin diye. Bunu arkadaşlarımız anlayabilirlerse o zaman işte 17 yaşındaki çocuklara tekme, sille kimse giremeyecek. Çünkü şimdi o tekmeyi atan biliyor ki cezası yok.Atıyorlar işte. Ama beş seneden başlarsa bak bakalım atabiliyor mu? O atmaya kalkarsa yandaki arkadaşı "Deli misin?" der.
Orada iki suçludan hâlâ hesap sorulmadı. Birinci suçlu Adnan Polat ikinci suçlu da Aziz Yıldırım. Bu çocuklar çünkü onlara emanet edildi. Bunlar emanete hıyanet ettiler.
Bir tanesi kendi evindeki olayla ilgilenmedi, önlem almadı. Öbürü sabıkalı bir eve çocuklarını korumasız gönderdi.

Bu olayın manevi suçlularıAdnan Polat ve Aziz Yıldırım'dır. Manevi olarak cezalandırılmaları gerekirken kimse onlardan hesap sormadı.

BASKETBOLCULAR FAZLA ABARTILDI
2010 yılı bitti, medyada en iyiler seçilmeye çalışılıyor. Siz geçen yılı spor açısından başarılı buldunuz mu?
Genelde eskilerle mukayese edildiğinde hareketli bir yıl oldu. Nevin Yanıt'ın 100 metre engellideki Avrupa Şampiyonluğumuhteşemdi.
Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı'nın Dünya Şampiyonluğu muhteşem bir olaydı.
Gene Kadın Voleybol Milli Takımı'nın Dünya Şampiyonası'nda aldığı sonuçlar gayet güzel bir olaydı. Basketbol Milli Takımı'nın ben abartıldığı görüşündeyim. Oradan biz şampiyon çıkmalıydık. Turgay Demirel, Tanjeviç'e ve Milli Takım'a verilen paralar bence abartılı. Biz bir türlü bu aşağılık komplekslerinden kurtulamıyoruz.
Birinci olman gereken bir yarışta ikinci olmuşsan bu bir başarı değil, kayıptır!
Evvela birinciliği neden kaybettiğinin hesabını soracaksın, ondan sonra "Gümüş madalya aldık" der geçer gidersin. Biz bir de 28 milyon lira para ödülü verdik. GSGM'in ödül yönetmeliğinin üstüne 28 milyon para ödülü verdik.

O da duydum dağıtılmış kime nasıl dağıtılmış, bilen de yok, soran da yok! Başbakan'ın emriyle örtülü ödenekten 28 milyon lira basketbol federasyonu başkanı Turgay Demirel'e verilmiş, bu para dağıtılmış.
Kime ne kadar verilmiş? Bilen yok! Hangi para?
Benim param! Türk Milleti'nin vergisi. Böyle bir parayı Avrupa'da, Amerika'da dağıtsan, halkın vergisinden 28 milyon lirayı değil, 28 kuruşu hesapsız dağıtsan, o hesabı sorarlar.
Bizde kimse hesap sormuyor. Gördün mü gazetelerin herhangi birinde? Bu para nasıl oldu? Kime ne verildi? diye. Kim ne kadar aldı? "Bu halkın vergilerini kime verdiniz" diye bir tane soran yok. Parayı veren Başbakan bile benim verdiğim parayı nasıl dağıttınız? diye sormadı.

* * *
AVRUPA'DA GÖRECEĞİZ
Hürriyet gazetesinde Yılın Teknik Direktörü seçiminizde Trabzonspor'un teknik direktörü Şenol Güneş'i en iyisi olarak gösterdiniz.
Beni Celal Demirbilek aradı, bir anlaşmazlık oldu. Hatta Mehmet Aslan'a da söyledim. Benden her katogori için 5'er isim istediler. Yılın 5 olayı dediler mesela, Yılın 5 sporcusu dediler. Ama sıralama söylemediler. Sonra kendi kafalarından bir anlaşmazlık, bana da sormadan bir sıralama yapmışlar. Benim bir numaradaki teknik adamım Nevin Yanıt'ın hocası Cüneyt Yüksel direkt.
Çünkü gerçekten 100 Metre Engelli gibi çok büyük teknik kalite isteyen bir atletizm dalında Avrupa Şampiyonluğu akıllara seza bir olay. Burada yeteneğinle sen 5000 metrede, 10.000 metrede, maratonda kazanabilirsin.
Ama 100 metre engellide yetenek seni hiçbir yere götürmez.
Yetenek seni başlatır, o dereceyi o şampiyonluğu getiren tekniktir. O tekniği öğreten hoca da hele yerli hoca da benim için mukayese götürmez.

TRABZON'U HEDEFTE TUTTU
- Şenol Güneş'i başarılı buluyor musunuz?

Ben sıralmama yapmadım. Samimi söylüyorum. Sizlerle konuşurken de hep söylüyorum; Şenol'un değerlendirmesi Trabzon'un Avrupa'da sesinin gelmesiyle olur. Şu anda Türkiye'de her şey çok kötü futbol adına! Her şey çok kötü olduğu için Şenol Güneş kötünün iyisi mi? Yoksa iyinin iyisi mi? Belli değil. Bunun adını koymak için bu sene erken. Şenol Güneş daha yeni geldi. Geçen seneden yarım sezon hocalıkla bu senenin maçlarına başladı. Bu seneki Avrupa başarısızlığını Şenol'a bağlayamayız. Şenol Güneş'in başarısı gelecek seneki yani 2011-12 sezonunun Avrupamaçlarında ortaya çıkacaktır. Şu anki başarısı Türk futbolunun kötü halen de takımını hedefte tutmasıdır. Bu da başarıdır. Ama dediğim gibi kötülerin iyisi mi? Yoksa iyilerin iyisi mi? Orası henüz belli değil.










Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor