Tezgah!
Bazı hakemlerin başrole soyunduğu, karanlık filmleri izlemek zorunda olduğum, garip bir hafta sonu yaşamıştım...
Takımına göre penaltı.
Adamına göre kart.
Kimi takımlar el üstünde, kimileri için infaz emri verilmiş.
Kale çizgisinden içeri giren topları bile gol olarak kabul etmeyenler vardı.
Bu adaletsiz hakem seanslarının sabrımı tüketmesine izin vermemek için yürüyüşe çıktım.
Öfkemin kaldırımlarına tezgah kurmuştu birileri.
Satılık düdük tezgahları. "Düdüklere de taksit yapılıyor mu?" diye sordu vatandaşın biri. "Evet abi" dedi, "6 taksit yapıyoruz!" Kuyuya atılan taşın bu kadar kolay yankı bulması şaşırttı beni. "Ne oluyor?" dedim, "Hangi filmde oynuyoruz." "Niye şaşırdın koçum?" diye seslendi tezgahtaki diğer bitirim. "Bu ülkede parayı veren düdüğü çalmıyor mu?"
H Yanda yazarlar ve yorumcular tezgahı vardı, futbolun popüler yavşakları baş köşede. Gündemi değiştirmek için pozisyonlara yükleniyorlardı. Bizleri aptal yerine koyarak!
Ağzında hep aynı pozisyonları çalkalayanlar için adalet; çalkalayan bir dansözün kalçası gibiydi. "Bir düdüğün satılması bir hakem için ne ifade ediyorsa. Bir yazar için kalemin satılması, bir yorumcu için ruhun satılması aynı şeyi ifade ediyor" diye kendi kendime söylendim. "Sen manyak mısın?" diye çıkıştı satıcı. "Gazetecilik diye bir meslek kaldı mı?
Fahişeler, şeytanlar, ölü seviciler, antrenör eskileri bile sizin mesleğin sahibi olmuş, sen hâlâ Babıali ruhunu eşeleyerek eşeklik ediyorsun." Çakalların ifade tarzı neyse, adamınki de oydu. Yeni bir oryantalin resmini koydu tezgahın en güzel yerine.
Altına da özelliklerini yazdı. "12 taksit. Üstelik her istediğinizi yazar ve yorumlar!"
H Yere serilmiş tezgahlarda satılan adamların, el üstünde taşındığı bir ülkede yaşıyorduk.
Bu ülke, emredileni yazanlara ve yorumlayanlara dün ne verdiyse, bugün iki katını veriyordu.
Yanında itibar.
Bol para ve ve mesleğin geleceği.
Bu ülkenin dokusuna uygun olanlar da onlardı. Kokusuna uygun olanlar da.
İthal zombiler bile getirilmişti, hakemleri korumak için.
Onları bir araya getiren düzenin ahlakla ilgisi yoktu, parayla vardı.
Bu öfke ve haksızlığa uyanmak herkesin göreviydi ama ne yazık ki kendi canları yanmadan kimsenin sesi çıkmıyordu ülkede. "Futbolun katili hakemler." Ben bu sloganın yanındaydım.
Hakemlerin, düzeni ele geçiren başkanların ve yorumcuların karşısında.
Onların kalleşliğine ve adaletsizliğine suskun kalıp ömrü terk etmek, insanlık onuruna sığar mıydı?
Düşündüm de...
Böyle soysuz düzenden yararlanma hakkı onlara ait olabilirdi ama.
Erdem de isyanda saklıydı.
O yüzden kurulan tezgahların tam karşısındaki duvara iri puntolarla yazdım. "Kahrolsun adaletsiz hakemler, düzen başkanları ve onların işbirlikçisi yorumcular" diye yazdım.
Duvardaki yazıyı silseler de, alınlarındaki yazıyı silemezler! Bütün satılmışlar gibi.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.