Dağın sesi
Ağlayan bebek sesi insanoğlunun var olan tüm sözcüklerinin anlamını taşıyor olabilir" diyor, 1964 tarihli romanı 'Kişisel Bir Sorun'da 1994 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Japon yazar Kenzaburo Oe.
Kitabın kapağını kapatıp gazeteye göz atıyoruz. Futboldaki dağınıklığını bir türlü toparlayamayan Fenerbahçe'nin sayın başkanı yine demeç vermiş, yine manşet olmuş. Hakemler iyi maç yönetirse ikinci yarıda şampiyonluğa ulaşamamaları için hiçbir neden yokmuş.
Yani diğer tüm konularda sorunsuz bir takım var ortada. Futbol kamuoyu da böyle mi düşünüyor acaba? Yoksa dağlar kadar farklı bir kanı mı var ortada? Ve acaba... Daha küçücük bir bebekken ağlamasına tüm sözcüklerin anlamlarını yükleyebilecek kadar dürüst ve açık sözlü olan insanoğlu büyüdükçe neden bu denli uzaklaşıyor anlamdan ve gerçekten?
Bir spor kanalını açıyorum, sayın başkana yakın olduğu iddia edilen bir gazeteci, Trabzonspor'un transferlerini yorumlarken "risk" kelimesini kullanmayı tercih ediyor. Evet, her transfer risktir.
Ama neyin riski? İyi işleyen bir takımda mütevazı alternatifler yaratmanın yanlış tarafı ne ki?
Zorlama demeçler...
Nobel alan ilk Japon edebiyatçı olarak 1968'de tarihe geçen Yasunari Kavabata, 1954'te yazdığı romanı Dağın Sesi'nde "İnsanın istediği şeyi yapması talihsizlik değildir" demiş. Bordo-mavililerin Nobel Edebiyat Ödülü adayı gibi isimli golcü namzeti Pawel Brozek ile Nobel Kimya Ödülü adayını çağrıştıran sol ayaklı Piotr Brozek'i alması da ne büyük bir transfer, ne risk, ne de talihsizlik.
Futboldan konuşacaksak, çok açık bir güncel talihsizlik, sürekli Fenerbahçe cephesinden gelen zorlama demeçler.
Şimdi Trabzonspor'un tek eksiği kaldı alternatif anlamında. Hep söylediğimiz gibi; orta sahaya, fiziği kuvvetli, mümkünse oyununun iki yönünü oynayabilen, ancak daha ziyade savunma özelliğine sahip istikrarlı bir oyuncu. Başkan Sadri Şener ve yönetimdeki icracı arkadaşları sürekli olarak "Hocamız isterse hemen alırız" diyor ya kim istemez ki böyle bir alternatifi?
Adı sanı, ülkesi, milliyeti önemsiz. İster
Champs-Elysees
kafelerinde çalışan bir bulaşıkçının, ister İskoçya Highland'lerinde koyun güden bir garip çobanın, isterse Adriyatik kıyısında giderek artmaya başlayan turistlere rehberlik eden bir
Hırvat gencinin adını taşısın. Adam olsun, iş görsün yeter.
Dağın sesini dinleyen iyi bir sporcu daha gerek Trabzonspor'a. Ve Güneş ışıdıkça üstüne, serpilip gelişecek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.