Oyun Lideri, Takım Lideri
Sahaya çıktıklarında iki karakter önem kazanıyor. Oyun lideri olan oyuncu ile takım lideri olan...
Performansın istikrarlı hale gelmesi, oyuncu grubunun birbiri ile bütünleşmesi ile doğru orantılı. Yani; takım olmak ve beraber hareket etmek, ilerleyişi sürdürmek adına şart. Bu tutum, kötü zamanda sizi geriye de götürmez.
Sahaya çıktıklarında iki karakter önem kazanıyor.
Oyun lideri olan oyuncu ile takım lideri olan. Biri maçı yönetiyor, diğeri takımı. Sıklıkla bu isimler ayrıdır.
Bir oyuncu da bütünleştiği de olur elbette, Hagi gibi. Ama ikiye bölündüğü de olur; Alex ve Tuncay Şanlı gibi.
Geçen sezon Emre
Fenerbahçe sezon başında oyun liderini bulmuştu. Nani ve Diego bu sorumluluğu üstlerine aldılar. Kendilerini devamlı pas yollarında tuttular ve topla sıklıkla buluşup, bir şeyler yapmaya çalıştılar.
Ancak takım lideri yoktu ortada.
Geçen sezon Emre Belözoğlu'ydu bu isim.
Takımdaki yenilenmeden, tecrübeli Türk oyuncularla yolların ayrılmasından sonra bir de boşluk doğdu. Kaçan şampiyonluk nedeniyle Başkan Aziz Yıldırım takımda kalanlara karşı da tavırlıydı.
Ersun Yanal'ı "onlar" yüzünden göndermiş ama "onlar" bu kararı şampiyonlukta sonlandıramamış, yetersiz kalmışlardı.
Doğa boşluğu doldurur. Konuştuğunda herkesin saygısını kazanmış ve herkesin dinleyeceği bir ses gerekiyordu.
Hamle yabancılardan geldi elbette. Nani, Alves ve hatta Diego takım liderliği için kendilerine alan yaratmaya çalıştılar.
Terraneo operasyonu
Portekizce konuşan bir teknik adamın olduğu ortamda, bu da makul bir gelişmeydi.
Fakat işler düzelmedi. Pozisyona bile giremeyen, rakibi zorlayamayan, saha içinde de uyumsuz kalan bir takım vardı ortada.
Her şeyin ötesinde bölünme tehlikesi de yaşanıyordu.
Bunu Aziz Yıldırım da teşhis etti elbette. Oyun gelişmedikçe, sonuçların da devamlı olamayacağını çok iyi biliyordu. Terraneo operasyonu da o tarihlere rastladı, takım liderlerinin değişimi de. Gökhan Gönül'ün on bire geri dönmesi, Mehmet Topal'ın saygıyı yakalaması ve hatta Alper'in ön tarafı zorlamaya başlaması ile birlikte, davul da - tokmak da Kadıköy'ün ruhunu bilen oyunculara geçti.
Fenerbahçe önemli yıldızlara sahip. Saha içine hükmeden, skoru her an değiştirebilecek yabancıları var. Ama mücadeleyi, hırsı ve agresifliği geri getiren
bu takımın yerlileri oldular.
Sırada Ozan var
Takım yapısının değişimi, Pereira'nın sahada konuşanlarla devam etmek zorunda kalması, bir oyuncuyu daha sıraya soktu. Alper'in rekabetin en zor olduğu bölümde, endeki üçlüde kendine yer açmasının ardından, şimdi de Ozan Tufan'ın orta sahada rol alması için plan yapılıyor. Genç futbolcunun Sousa - Diego rekabeti içine girip, kendine fırsat yaratması ve oyun istikrarı sağlaması gerekiyor. Bunun için takım desteğini de arkasında hissediyor. Bunu bilen Pereira da dengeyi sağlamak zorunda hissediyor
kendini ve Ozan'a şans tanıyor.
Beşiktaş'ın dezavantajı
Türk oyuncuların ağırlıklı olarak sorumluluk aldığı bir kadro olmasına rağmen, Beşiktaş'ın takım liderinin olmaması ilginç. Tolga bir ara buna soyundu ama sezonda yaşadığı formsuzluk, O'nu geri çekti. Takımın oyun lideri var. Başta Oğuzhan ve Sosa… Hatta Atiba'nın enerjisini de buna katabiliriz.
Ancak grubu etrafında toplayıp, hükmedecek oyuncu ortaya
Çıkamadı bir türlü
Genç bir takım olması bunun birinci nedeni elbette. Forma ağır geliyor.
Şenol Güneş de bunun farkında olmalı.
Saha kenarındaki duruşu, Ümraniye'deki sertliği ve takımı rekabet içinde tutmasıyla, liderliği tamamiyle kendi üstüne almış gibi gözüküyor. Son maçta oyundan alındıktan sonra söylenerek kenara gelen Queresma'ya bakışları, Portekizli'nin kafasını bile kaldıramadan geçmek zorunda kalması da ipleri tam anlamıyla eline aldığını gösteriyor.
Yine de, Tümer, Sergen veya daha gerilere gidersek Rıza Çalımbay gibi bir takım lideri yaratmak, "kaptan" dendiğinde tereddüt yanmayacak bir oyuncu bulmak zorundalar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.