İstediğini aldı
F.Bahçe'de kimse ilk maçın sonucuna güvenmiyordu.
Tempoyu düşük tutmak ve rakibi orta alanda oyalamaktı amaç. İlk 10 dakika tempo düşüktü ama bu kez daha önde basan bir Plzen vardı.
Avrupa liginin en çok korner ve serbest vuruş kullanan 2. takımı olan Plzen, bunları F.Bahçe kalesi için tehlikeli kullanıyordu.
Aslında, oyunu geride kabul edip, alan daraltmaya çalışıyordu Fenerbahçe ama oyuncular yavaş olunca rakibe çok alan kalıyordu.
Salih vitesi arttırdı
F.Bahçe'nin Topal sakatlanıp çıkana kadar gol silahı olarak kullandığı tek aksiyon Caner ve Cristian'la şut atmaktı. Ama sakatlık sonrası oyuna giren Salih bir anda takımın vitesini arttırıyor, orta alandan geriye dönmek dışında eylemi olmayan Fener'i öne, hem de hızlı taşıyordu.
Salih'in hızı ile, 5 saniyede rakip kaleye gitmenin ne demek olduğunu anlayan takım, ilk denemede Sow ile kaçırıyor ama ikisinde Salih, kendi başlattığı atakta, hem hızı, hem çabukluğu, hem de zekası ile ''bari bu işi de ben göreyim'' diyordu.
Golde "benim hastam olmaya kilosu ile aday" Hovarth'ın hatası da büyüktü. Maçın ilk yarısının özeti: Salih'ten önce ve Salih'ten sonra oluyordu.
Topuz doğru karar
2. yarının ilk 10 dakikası 3 kez tehlikeli geldi Plzen. Ama Fener'in huyuydu bu, önce pozisyonları yemek, sonra da kaçırmak.
Oyunun temposunun azaldığı anları hiç sevmem.
Nitekim Darida böyle bir anda şut ile canını yakıverdi Fener'in.
O golden sonra da iyice baskı yemeye başladı Fener.
Cristian yoruldu. Topuz'un girmesi gecikse de doğru karardı ama Sow çıkmamalıydı.
Bu tür maçlarda oyunu elinde tutmak önemlidir. Son dakikalarda Caner ve Kuyt ile pozisyonlar bulan F.Bahçe aslında son 10 dakika bunu da başarıyordu.
Sonunda F.Bahçe istediğini aldı. Gruplardan beri inandığım"Yarı finale gidecekler" savımın gerçekleşmesine de 2 maç kalıyordu.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.