Yine olmadı!
Klasik bir maçta ilk yarıda bir oyuncu ortalama 5 kilometre koşar. İlk 45 dakikada Fenebahçe'nin en çok koşanı Gökhan, 4.5 kilometreye ancak ulaşmıştı. Bu, eleştiri sanılabilirdi. Ama aslında Fenerbahçe bugüne kadar ki en baskılı oyununu oynamıştı. Bunu o kadar akıllı bir şekilde oyunu 35 metreye sıkıştırarak yapmıştı ki çok koşmadan becerebilmişti. Modern futbolun bu güce dayalı yönünü takım istek ve ruh ile yaparken bunu sağlayan ögelerden Mehmet Topuz'un öne çıkamadığını ve takımın gol alanında becerikli olamadığını görüyorduk. Üstüne Deivid'in etkisizliği ile işlemeyen sağ kanat ve Cristian'ın hücuma katkısızlığı eklenince maç boyunca sürekli ileri düşmekten başka aksiyon yapamayan Gökhan'la da bu iş yürümüyordu.
Taktik fukarası
Rakibe hep baskı yaparak futbol oynamaya alışmış Gençlerbirliği'ni kendi silahıyla boğan Fenerbahçe, yine de futbolun en zor kombinasyonu olan "Rakibi durdururken, öne ve etkili oynamayı" gerçekleştiremiyordu. İkinci yarının ilk 10 dakikası da aynı şekilde geçince sistem değişiyor, Semih, Deivid'in yerine giriyordu. Ama komik olanı çift santrfora dönen Fenerbahçe'nin ceza alanına daha az orta yapmaya başlamasıydı. Başka bir gol silahı olan şutlardan ise hiçbiri kaleyi tutmuyordu. Oyunun sıkıştığı anda Topuz'un yerine Emre'yi sürmek ya da etkisiz Gökhan'ı Güiza ile değiştirmek gibi hamleler de 'taktik fukarası' Daum'un her zamanki gibi aklına gelmiyordu. Sonuç olarak üç tane santrforunuz olup korku nedeniyle bunlardan sadece birini kullandığınız bir oyunda belki savunma anlamında sınıfı geçiyordunuz ama futbol oyununda sınıfı geçenlere değil gol atanlara üç puan veriyorlar. Daum'la bu işin yürümeyeceğini umarım yönetim de anlıyordur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.