Trabzon galibiyeti, Fenerbahçe zaferi, ManU destanı derken, ayakları yerden kesilen Beşiktaş, Mustafa Denizli sayesinde bir kez daha acı gerçekle yüzleşti. Futbol böyle bir şey işte. Cilveli... Bazılarının foyalarını meydana çıkarmak için birebirdir bu cilveler. Örneğin Denizli... 17 maçlık ilk yarı boyunca futbolun gerçekleriyle kafa buldu, sonra da duvara tosladı. Her maçta kadroyla oynadığı yetmezmiş gibi oyuncuların görev tanımlarını da değiştirdi. Macera aradı. Eee arayan bulur... Bak! Falanca hafta lideriz dedikten sonra tepetaklak gitti. Büyük konuştu, büyük düştü! Oysa ne çok uyarmıştım hocayı "Asla büyük konuşma" diye. Uçarsan öyle, çakılırsın böyle.
Gerçi bu çakılmak da kafaları karıştırmıyor değil. Ali Şen, Reha Muhtar ve daha birçok kişi Denizli'nin Milli Takım için düşünüldüğünü dillendirmeye başladı.. Ben daha ileri gideyim, bana göre sezon başında Denizli'ye söz verilmişti. Çifte kupalı şampiyonluğun tadını kaçırma pahasına bırakmak istemesi bundan. Muhtemelen hemşehrisi Mahmut Özgener, "Hocam, gruptan çıkmamız zor, çıkamayınca Fatih hoca zaten kendi durmaz. Sen bırak Beşiktaş'ı, gel birlikte çalışalım" demiştir... Durduk yere mi Beşiktaş'ı bırakmak istedi sanıyorsunuz? Güldürmeyin adamı. Yorulmuş... Hikaye! Sıkılmış... Masal! İran'da sıkılmayan, Beşiktaş'ta mı sıkılacak? Geçin bunları, geçin bir kalem. Milli Takım gruptan çıkamadı ve Terim gitti. Beklenen oldu. Sezon başında Yıldırım Demirören'in ısrarlarına direnebilseydi, hoca şimdi Milli Takım'ın başındaydı.. Diyeceksiniz ki Milli Takım'da ne var? Ne yok ki? Üç ayda bir maç... Çuvalla maaş... Havan bin beş yüz. İki yıl boyunca yan gel yat. Taa ki grup maçlarında ümitler bitene kadar ne baskı var, ne de stres. Bildiğin dikensiz gül bahçesi! Ak Merkez aşağı, İstinye Park yukarı, gez babam gez. Ne antrenman var, ne toplantı. Salla başı, al maaşı.... İki medya zibidisiyle de yemek yedin mi, senden iyisi Şam'da kayısı... Sahi Mustafa hocam, sen nasıl kaçırdın bu Milli Takım'ı? Bu iş tam senlikti vallahi...