Futbol bir hayat ise hayatın acısı ve tatlısıyla en güzel tarifini bordo-mavili renklerde yaşamak mümkün. Şenol Güneş'in ayrılmayan ruhu ile birlikte bedeninin de Trabzon'a dönmesi camiadaki havayı bir anda değiştirdi. Taraftarından yönetimine, futbolcusundan basın mensuplarına kadar değişimi görmek mümkün. Sonuçta Şenol Güneş bir isimdir. Hedef, Güneş felsefesini yani Trabzonspor felsefesini geliştirebilmek olmalı. Değişimle birlikte gelişime sabredebilmek ise en önemlisi. Trabzonspor'da yaşanan sıkıntıların daha çok psikolojik kaynaklı olduğunu biz dâhil birçok kalem oynatan dile getirmişti. Görüyoruz ki transfer taksitleri, zamansız ve sivri çıkışların yarattığı travmalar, tribün tepkileri, hepsi ötelenebiliyormuş. Yeter ki samimiyet olsun, güven ortamı oluşsun. 'Şenol Güneş felsefesi' işte kaybolan bu etkenleri harekete geçirdi. Yeterli mi? Kesinlikle hayır. On günde değişim ve gelişimi beklemek, hataların en büyüğü.
Ayırmadan sevmek Önemli olan, 2 hafta arayla gördüğümüz yaklaşım farklılıklarından ders çıkartıp, zamanında işi ehline vermek, ağızdan çıkanın nereye gideceğini bilmek. Güneşli, yağmurlu ve hatta karlı günlerde de ter akıtanları çağırıp alkışlayabilmek. Sahada mücadele edenin şevkini, tribünde seyredeni alkışlayarak kırmamak. Yerli, yabancı, yerlinin yerlisi sınıflandırmalarına girmeden, hizmet edenlere, yani hayatı tattıranlara aynı derecede saygı duymak, sahip çıkmak. Dün, Orhan, Ünal, Hami ve Ogün'ü nasıl aynıysa, bugün de Tayfun, Fatih, Umut, Serkan ve Gabriç aynı olmalıdır. Şenol Güneş felsefesi, sadece sahip olunan ateşin üzerindeki külleri üflemiştir. Ateşin zirve noktası ise, tercüman Halil Yazıcıoğlu gibilerin tertemiz bordo-mavi sevgisi eşliğinde yürüyüp hedefe ulaşarak, 96 yılında Trabzonspor için hayatı yaşayan Mehmet Dalman'ın mezarı başında okunan Fatiha olmalıdır. İşte o zaman Güneş, iliklerimize kadar bizi ısıtacaktır.