Rijkaard, Arda'nın sırtına binmiş gidiyordu. Daum'un yükünü ise Alex ile Emre çekiyordu. Ellerinde Türkiye'nin en üst düzey kadrosunu barındıran iki teknik adamın, takım yönetiminde, maç öncesinde veya sırasında bu kadar yetersiz görünmelerinin üstünü örten de bu futbolculardı. Çünkü sonuçlar iyiydi, dolayısı ile kazanan haklıydı. Ne zaman ki Fenerbahçe seyircisi Belediye maçı sonrasında takımını yuhalamaya başladı Daumo zaman anladı gerçeği... "Hayatlarında altı maç üst üste galibiyet görmüşler mi ki, bizi protesto ediyorlar" deyiverdi. Son Manisa maçında Galatasaray'ın haline bir bakın. İkinci yarıda en iyi oyuncusu Galatasaray'ın geçen sene üçüncü forveti Yaser olan bir takıma karşı aciz duruma düştüler. 1-0'ı korumaya çalıştılar. Kayserispor, Fenerbahçe'yi ikinci 45'te kalesine mahkum etmişti. Beşiktaş maçının ikinci yarısı da farklı olmadı. Hem Tolunay Kafkas hem Mustafa Denizli ikinci yarılarda takıma yaptıkları müdahalelerle oyuncu değişiklikleriyle beraber stratejilerine de farklılık getirerek bu üstünlüğü kurdular. Arda olmadığında Rijkaard'ı gördük. Şimdi Daum'u göreceğiz. Semih'i küstürmüş, Kazım cezalı, Emre sakat, Güiza kapris yapar hale gelmiş, Carlos "Gideceğim" diye tutturmuş, Santos'un ne olduğunu kimse anlayamamış halde. Ve bütün bunlara rağmen elinde Selçuk, Deniz, Özer gibi önemli oyuncular var. Bütün umudunu yıldız oyuncularının performansına bağlayan bir teknik adamdan yeniden takım yaratmasını mı bekleyeceğiz! Çare yok bekleyeceğiz...