İçinden dışından tekrarla sen evladım. Adını sorana "'Kazım Kazım"' de. Gerçekten de adın üstünde. Tribünlerle söz dalaşına giriyorsun madem, öyleyse bir nevi kuş beyni ve harbiden kaz aklı var sende. Öyleyse bir daha söyle. Kimsin evladım diyene: "'Kazım Kazım"' de heleŞimdi gelelim öbür meselelere. Lig arasına milli maçlar, Avrupa kupaları filan girince konsantrasyonum bozuluyor aga. Üstelik son günlerdeki basketbol müsabakaları da caba oldu. Diyeceğim o ki; ben dün geceki maçı hafif yabancılayıp, garipseyip, düşük yoğunlukta bir heyecan zaviyesinde seyrettim. Eh ben öyle ettim de sahadaki pek mi farklıydı? Yoo!.. Topçular arası "'Bitirek de gidek, büyüklerin elini öpek"' tadında bir sessiz anlaşma sezdim ben. Aklıma eskinin Üsküdar'ında mani okuyarak okaliptüs şekeri satanlar geldi. Okuduklarını her duruma, münasip görünen ama aslı faslı oldukça münasebetsiz cümlelerden oluştururlardı. Biz de çocuk kafamızla sırf kafiye tutturuyorlar diye edebi lezzeti de var sanırdık. Dün gece oynananı da "'sıkı bir lig maçı"' sananlara zorlama-zıplama maniler düzeyim diyorum. Hem zevksiz maçı zevksiz zevksiz anlatmamış olurum hem havam olur:
İşte burada - Sen ben ve bizim oğlan / az biraz daha dayan / top çevir çok zorlama / bitsin bayrama yaylan. - Otobüsler bedava belediye kıyağı / mademki her şey beleş verseler ya bu maçı. - Hazır yakalamışsın belediye pek zayıf / averajını düzelt olsun tatlı kadayıf. - Güiza bir okçuydu hani oku yayları / ondan gol beklemekle geçirdik haftaları. İşin şamata gırgırını, matrağı şakasını bir kenara bırakırsak dün gece gerçekten de tatsız, tuzsuzdu ortam. Hele bu yılın erken kopmaları, şampiyonluk adaylarının ilk haftalardan başlayarak tel tel dökülüp savrulmaları gidişat konusunda yüreğimi köreltiyor. İnsan tuttuğu takımın zaferine bile doğru, dürüst sevinemiyor.