Rijkaard, Türk futbolunu tanımladı. "Her şeyden biraz var ama hiçbir şey tam değil." Bizde, olmayanlar varsayılır. Olanlar abartılır. Futbolcular başlıbaşına sorundur. Güzel bir kadın görseler pür dikkat bakarlar da, maçlardan sonra onlara mikrofon tutulduğunda, her zaman önlerindeki maça bakarlar. Okumuş adam azdır. Bazen yalancıktan kalın kitaplar görürsünüz ellerinde. Rijkaard'ın dediği gibi, herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkar. Maçı çeviremezse, takımın içinde dolap çevirir. Alkışlar kimilerini kör eder, kimilerini nankör! Rijkaard'a göre yıldızları takım parlatır. Bizde medya parlatır, kulüp başkanları cilalar. Hatta öylesine ki, kulüpleri bile futbolcular yönetir hale gelir. Futbolun içinde mevzilenen güçler vardır, bir anda dengeleri değiştirirler. Adaletle lisan sorunu olan hakemler sadece düdük üfler. Onların adam ayırma, takım kayırma metodlarının nedeni çoktur. Teknik adamlar linç edilmeye hazırdır. Onlara en güzel hançeri, televizyonda yorum yapan işsiz teknik adamlar saplar. "Yerinde gözüm var" şarkısıyla birlikte. Kimsenin bir şey bildiği yoktur ama herkes her şeyi bilir. Onlar hem duman olurlar, hem baca! Kabaca konuşanlar için, ekranlar hizmete her daim açıktır. Popüler olmaktan başka hiçbir şey onları ilgilendirmez. Avrupa basınında ayıp olanlar, Türk basınında ayıp olmaz. En doğru gerçektir yalan! Külüp yazarlığının ve kalem satmanın bütün halleri vardır. "Nakit duygularla" sevilir kulüpler. Yöneticilik bir koyup bin alma metodudur. Transferlerde dönenler, kulüplerden gider, yöneticilerin cebine döner! Vergiler ödenmez, politika her daim kendini hissettirir. Yükselen değer alçaklıktır. Doğaldır ki, böyle bir ülkede her şeyden biraz vardır, hiçbir şey tam değildir. Nasıl tam olsun! Elbiselerin içindeki bedenler, adam olmadıktan sonra.