Zor bir maç olacağı belliydi. G.Saray kazanırsa 4'te 4 yapacak, bu da tam 11 yıl önce yaşanan başarının egalesi olacaktı. Sarı- kırmızılılar ister istemez bu baskıyla oyuna başladı. Rijkaard'ın sahaya sürdüğü 4-2-3-1'de defans bloğu ile orta sahanın arasına sıkışan iki ön libero Mustafa Sarp ile Mehmet Topal ofansif değil defansif futbolu tercih edince ve iyi top dağıtamayınca G.Saray'ın rakibin üzerine yüklenmesi ve ilerde pozisyon bulması da zor oldu. Ayhan'ın bu takım için ne denli önemli bir adam olduğu ve şu aşamada onun alternatifinin olmadığı gerçeği de gün gibi ortadaydı. İsabetli dağıtım olmayınca orta saha geri pasları tercih etmeye başladı. G.Saray oyunu sahasında kabul etmeye başladı. İlk 45'te Rijkaard bu sıkıntıyı görmesine rağmen müdahele etmedi. Suyu akışına bıraktı. Bir ara Keita, bir ara Arda bir ara da Elano kişisel hamleleri ile rakip defansı sıkıştırsa da bu hamleler golü getirmedi. Baros inanılmaz top kayıpları yaşadı. G.Saray'ın kilitlendiği dakikalarda ilk yarı imdadına yetişti.
Umarım bu büyü bozulmaz Rijkaard beklenen değişiklikleri 60'ta yapmayı uygun gördü. Baros ve Elano'nun yerine Nonda ve Kewell sahne aldı. Kewell sola Arda da göbeğe yerleşti. Nonda rakip defansı yıpratmaya başladı. G.Saray hücumcu kimliğine bürünmüştü. Ardından Keita çıktı, Aydın girdi. Rijkaard öyle nokta atışı değişiklikler yaptı ki kilitlenen maçı açtı G.Saray'ın kucağına verdi. Arda'nın asistinde önce Kewell sonrasında da Nonda adına yakışır golle Ankara'yı teslim aldı. Açık söyleyeyim; Rijkaard'a dün gece bir kez daha hayran kaldım. 'Hocanın takıma katkısı yüzde 20' derler, bence yanlış bir istatistik. Maçın kahramanı öncelikle Rijkaard, ardından da ona saygı duyan futbolculardır. G.Saray'ın 11 yıl sonra ligin ilk dört maçını kayıpsız kapamasının sırrı da budur. Umarım bu birliktelik ve büyü bozulmaz.