Yanlış anlaşılmasın. Bizim futbolun namussuzolduğunu falan söylemiyorum. Benim futbolun namusundan kastettiğim, atılan gol sayıları. Madem ki futbolun meyvesi gol, o zaman gol izlemediğim maçları ben futbolun namusuna atılmış bir leke olarak görüyorum. Peki öyle ise futbolun namusu nasıl kurtulur? Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor dörtlüsünden hangileri bu namus kurtarma operasyonunda ön sırada yer alır? Önce gelin bir araştırmamı paylaşayım sizinle; EURO 2004'te Yunanistan kupa şampiyonu olurken kahretmiştim. Yok, yine yanlış anlamayın, Yunan düşmanlığından falan değil. Adamlar futbola sonunda 11-0-0 taktiğini de getirip, 2-3 duran topla şampiyon olmuşlardı.
Turnuvanın yüzde 43 ile topla en az oynayan takımı idiler. İsabetli pas oranı en kötü 2. takım idiler ve en fecisi maç başına sadece 1.17 gol atarak şampiyon olmuşlardı. Çünkü sadece savunmayı düşündükleri için gol yemiyorlardı. Ama futbol o kadar çirkindi ki! Bu felaketi futbolu seven biri olarak yaşadıktan hemen sonra 2006 Dünya Kupası'ndan çok umutlu idim. Ama orada da başka bir felaket yaşadım. Gol atmak için çırpınan ve seyretmekten büyük zevk aldığım, maç başına tam 2.25 gol atan İspanya bırakın finali, yarı finali bile göremezken, finali çok gol attıkları için değil, maç başına 0.5'ten daha az gol yedikleri için Fransa ve İtalya oynuyordu. Benim gibi futbolun hücum yönüne sevdalı bir adamı yıkıyordu bu durum. Çünkü hemen her takım artık öncelikle defans yapmanın yollarını aramaya başlıyordu bu 2 şampiyona sonrası. İşte bu nedenle EURO 2008 bana ilaç gibi geldi. Aşağıda bu şampiyonada takımların maç başına attıkları golleri görüyorsunuz. Bakın aşağıdaki tablonun son 8 takımına. Sonuç harika benim için. En az gol atan 8 takımın 7'si çeyrek finalde yok. Çeyrek finali yemeyenler değil atanlar oynadı. Yani futbolun amele tarafı olan savunmadeğil, Lordlar Kamarası tarafı olan hücum kazandı. En çok gol atan 8 takımın 7'si çeyrek final oynadı. Dedim ya, EURO 2008 futbolun namusunu kurtardı. EURO 2008'in ardından geçen sene oynanan liglere baktım. Tablo 2'de bu araştırmamı görebilirsiniz. Orada da tablo net idi. 1.8 ve üzeri gol atan takımlar hemen tüm liglerde ilk 3 sırayı paylaşıyordu. Fransa'da 1.8'i bulan takım yoktu. Ama zaten Fransız liginin dünyanın en az gol atılan liglerinden olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte bu nedenle elbetteki iyi savunma yapmak önemli ama tepe adayı takımlarımızın maç başına 1.8 golü geçmeleri, yani 61 gol atma barajının üstüne çıkmalarını bekliyorum. Geçen sene hiçbiri bu rakamı geçemedi. Sadece Fener ve Beşiktaş 60'ı yakaladı. Bu konuda Fener ve G.Saray'ın sıkıntı çekmeyeceğini, Nihat'ın kendisini bulması durumunda Beşiktaş'ın da onlara katılacağını tahmin ediyorum. Türkiye liginin en gollü sezonlarından biri olan 2004-05 sezonunda maç başına 2.1 gol ortalamasını yakalayıp, daha sonra 1.5'u bile zor geçen Trabzon'u ise ben de şüphe ile ama merakla seyredeceğim.
GEÇMİŞ OLSUN ÜRÜNDÜL Ben işlerimin yoğunluğu nedeni ile fazla TV seyredemiyorum. Seyrettiğim nadir spor programlarından biri Stadyum'dur. Bana göre bu ülkede spor programı sunuculuğu konusundaki en başarılı 3 isimden biri olan, boş soru sormayan, futbolu bilen sevgili Erdoğan, kim ne derse desin dünyanın her yerinde maç seyrederek, böylece bilerek yorum yapan Ömer Üründül, gittiğim Çin dahil hemen her ülkede tanınan tek futbolcu olarak Hakan, birlikte bu işi çok iyi götürüyor. TRT bu sene sadece Stadyum'la değil, başka birçok proje ile de bambaşka bir kanal olmaya hazırlanıyor. Bu konuda da kurumun lokomotifi TRT Ankara Müdürü Kürşat Özkök tüm işleri koordine etmekle işe başladı. Çok çalışkan bir müdür Kürşat bey. Bir toplantısı sonrası karşılaştığım otel lobisinde de şahit olduğum gibi günün 18 saatini nerede ise çalışarak geçiriyor. Kürşat bey gibi bürokratlarımız olduğu müddetçe bu ülkede vergimiz ile çalışan hiçbir devlet kurumunda başarısızlıktan söz edilemez diye düşünüyorum. Bu vesile ile geçirdiği talihsiz olay nedeni ile de Ömer Üründül'e geçmiş olsun diyorum.