Dakika 8, Alex'in lifi atıp kenara alınınca tüm seyircilerin morali çöküverdi. Seyircileri anlıyordum ama sahadaki Fenerli oyuncuların da Alexsizliğin etkisini ruhsal olarak bu kadar fazla hissedip, kötü oynamalarını anlayamıyordum. Alex'in olmadığı bir oyun düzeninde Fener'in yapacağı iki şey vardı. 1- Hızlı oynamak: Ancak, bırakın hızlı oynamayı 30 pas yapıp, bunların yüzde 80'ini de yana ve geriye kullanınca takım posta trenine dönüyordu. 2- Kanatları kullanmak: Sol taraftaki Carlos etkisiz, Santos da içe kat edip pozisyonunu kaybedince o kanat işlemiyor, Gökhan ile Kazım ilk yarı ritim tutturamıyordu. Fener'de ayakta kalan sadece Emre ve Cristian idi. Gelişine itiraz ettiğim Bilica, her hareketiyle "Ben bu takımın ilk 11 topçusu değilim" diyordu. İkinci yarıda bugüne kadar gördüğüm en kötü Sivas'ın da katkısıyla Fener özellikle sağ kanadını iyi kullanmaya başladı.
Her zaman Sivas olmaz Güiza, ceza alanında hareketli ama Alex'in konumuna alınan Deivid son derece kötüydü. Buna rağmen Cristian'ın araya girerek kazandığı toplar, Emre'nin rakip tandeme ve ön liberolarına yaptığı baskı sayesinde oyunu korkak bir tarzda sahasında kabullenen Sivasspor'a baskı kuruldu. Yorulan adeleler sonunda peş peşe hatalar başladı ve Fenerbahçe ummadığı bir skora ulaştı. Maçta gözüme çarpanlar Alex'in olmadığı Fener'de gol pası adına üretimin kısırlığı, nadir gelişmesine rağmen iki tehlikeli atakta Volkan'ın dikkati ve başarısı, Cristian'ın her geçen gün artan katkısı ve Sivas'ın Saracoğlu'na sadece 50 taraftar getirebilen takımından umut kesişiydi. Emre'nin süper futbolu Fener için ışık olmakla birlikte Alex'in yokluğunda alternetif üretemeyen bir Fener'in karşısında her zaman Sivas gibi rakip bulamayacağını unutmaması gerekir.