Premier Lig temposunda bir ilk 30 dakika idi. Topun oyunda kaldığı süre sanırım 25 dakika civarı idi ki bu standardın en az yüzde 25 üzeri demekti. İki takımın da rakibe top gelmeden baskı yapan oyun sistemi 'baskı altında top kaybı' kriterini arttırıyor; savunmalar, rakip orta sahası ve forvetlerinden pres yediği için çıkışta sıkça top kaybı yapıyordu. Yusuf'un 4-4-2'lik sistemin sağ kanadına yerleştirilme sürprizi, Fener'in o bölgeden atak yemesini arttırıyor ama savunması zayıf Yusuf nedeni ile Vederson belki de hayatında hiç çıkamayacağı kadar ileri çıkıyordu. Beşiktaş iki ön liberosunun 'alanda doğru yerde durma' özelliklerinin daha gelişmiş olması sayesinde Fener'in 'çok pasla göbekten verkaç yaparak gelme' stratejisine engel oluyor ama iki kanada çabuk dönen ve hızlı hücuma kalkan Fener gol pozisyonlarını ilk yarıda iştahlı Alex ile daha fazla yakalıyordu.
G.Saray'ı da düşününce Bu kadar hızlı gelebilen Beşiktaş karşısında ilk yarıda Cristian doğru hamleler yapamıyor, Fink ise Beşiktaş için "Üzerine baskı yapılırsa, rakibe avantaj olur" hissi yaratıyordu. İkinci yarı ile beraber çok düştü tempo, beklediğim de buydu zaten. Cristian düşen tempoda öne çıkışları ile toparlanıyor, Bobo'yu sola, Tello'yu sağa alma hamlesi işe yaramıyor, İsmail çıkışları ile "Sol kanadı bırakmam" diyordu. Fener'in golü; penaltıdan ziyade, dönen topu iştahı ile alma başarısı gösterip faul kazandıran Gökhan'ın becerisi idi. Vederson'u ve Sivok'u da iyi bulurken, Nihat'ın ise zamana ihtiyacı olduğunu görüyordum. Önder'in mükemmel oyunu bana Bilica'nın değil, Önder'in yanına bir stoper gerekliliğini gösteriyordu. Bu maçı görüp, G.Saray'ı da düşününce ligin bu sene süper olacağını hissediyordum.