Frank Rijkaard'a saygım bir kez daha arttı.. Daha işin başında müzmin bela Lincoln problemiyle karşılaşınca tavrını net ortaya koydu.. Hâlâ eski kafadaki yönetime "10 numara istemiyorum, benim takımımda herkes 10 numara olmak zorunda" demiş.. İşte akıllı bir laf.. Türk futbol yönetimlerinin ve aklı evvel yorumcuların yeşil sahalara soktuğu büyük bir kazıktır bu 10 numara meselesi.. Evet 10 numara vardı; adı Hagi ise, adı Maradona ise, adı Zidane ise.. Bunlar 10 numara oyunculardır ve isterlerse sahada hiç koşmasınlar tek hareketleriyle bazen bir maçın, bazen bir turun, bazen bir sezonun ve bazen de bir şampiyonanın kaderini değiştirebilirler. Hagi efsanesinin ardından Türkiye'de bir 10 numara özlemidir aldı başını gitti. Herkes onun gibi bir oyun kurucu, maestro arama telaşında. Oysa bilinmesi gereken basit gerçek şu; Hagi dünya futboluna zaman zaman uğrayan üstün yeteneklerden birisiydi... Her zaman onun gibi birini bulmak kolay değil. Sadece bizde değil tüm dünyada böyle, Tek başına köy takımı Napoli'yi şampiyon yapan Maradona gibi...
Rijkaard örnek olsun Gelişen endüstride futbol adamları her takıma bu çapta yıldız bulamayacaklarını anlayalı epey oldu. Dünyanın bütün büyük ve üst düzey takımlarında artık 10 numara yok. Barcelona'da yok, Bayern'de yok, Juventus'ta yok, Milan'da yok, Manchaster'de yok. Kimler var? Her daim koşan Ronaldo, sahada basmadık yer bırakmayan Kaka, sürekli hareketli Messi, pres yapan Gerrard var. Klasik anlamdaki son on numara Ronaldinho'ydu. Henüz 30'lu yaşlarında ve artık yarışmacı takımlarda yüzüne dönüp bakan yok. Ama bizde Alex, Lincoln ve Delgado gibi maç içinde üç hareket yaparak futbol oynamaya çalışanlara büyük yıldız muamelesi yapılarak kendimizi kandırıyoruz. Bütçelerinin onda birine kurulan yerli takımlara karşı sahaya çıkan "büyük yıldızlar" Avrupa düzeyinde mücadelede tel tel dökülüyorlar. Artık bu forvet arkası oyun kurucu 10 numara safsatasına son verilmeli. Lincoln'ün Galatasaray takımına verdiği zararı alttan üste yazmaya kalkarsak satırlar yetmez... Aldığı beleş paralara mı yanarsın, ödenen bonservis bedeline mi üzülürsün, takımdaki arkadaşlık ruhunun katletmesi yüzünden kaybedilen maçlara mı kahrolursun. Say say bitmez. O yüzden Rijkaard'ın bu lafının hakkını vermesini Türk futbolu adına istiyorum. Sahanın her yerinde basan, sürekli hücum yapan sistemiyle ligin yerli teknik adamlarına ve yöneticilerine değişim için örnek olur.