Okuyucularımdan biri mail atmış. Bizim eski yıllarımızın futbol maçlarını ve kurallarını anlatan harika kesitler. Belli ki eski 45'lik devirleri iyi bilen birileri, o güzellikleri toplamış. Masalımsı günleri anmak adına, bu satırları sizlerle paylaşmak istedim. Kaleler adım hesabı hesaplanır, iki büyük taş konurdu. İyi oynayan iki kişinin ayrı takımda olmasına dikkat edilirdi. Topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer. Istemediği kişileri oynatmazdı. Topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip şapka niyetine kafaya geçirilirdi. Abanmak ve burun vurmak yoktu. O zamanlar para kolay bulunmadığından, maça hangi tarafın başlayacağına karar vermek için, bir tarafına tükürülmüş bir taş parçası havaya atılır, "Yaş mı kuru mu?" sorusuna göre seçim yaptırılırdı. Üç korner bir penaltıydı. Kaleci topu üç kez sektirirse, rakibine "Açılsana üç kere sektirdim" derdi, efendi rakip kaleciden uzaklaşırdı. Eğer oyuncu sayısında bir kişi fazlaysa, onu zayıf takıma ilave ederlerdi. Eğer güçlü bir forvet penaltı atacaksa, rakip kalecinin gönlünü alırdı, "Sakın merak etme abanmıycam, teknik vurucam!" Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltılar arkası dönük biçimde topukla atılırdı. Top arabanın altına kaçmışsa, büyük bir şevkle arabanın altına yatılır, topu alan maçı başlatırdı. Maçta hakem varsa, hakeme yapılan en dolu hakaret, "Hakeme gözlük, eline sözlük"tü. Golde tartışma varsa, o golü yiyen takımın bir oyuncusu golü kabullenirse, rakip takım o kişiyi yüceltip, "Adamınız gol diyo" diyerek golü saydırırlardı. Eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa, yerdeki top yere çömelip kafayla içeri sokulurdu. Maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı, ama su mutlaka küçüğündü. Hava kararınca ve ezan okununca maç biterdi. Skor ne olursa olsun, "atan kazanır" kuralı işlerdi.
***
Mahalle kültürü kaybettikten sonradır, futboldaki güzellikleri kaybetmemizin sebebi. Dünler bugünlerin nostaljisidir ama yarın bugünlerin nostaljisi olmayacak. Çirkinlikleri doyuran ülkede...