Kıvırdığı telden yaptığı çemberi çeviriyordu, çocuklardan biri. Taşların altında böcek arıyordu mahallenin kızları, çığlık atıyorlardı. Küçük bir arsada, taştan kalelerle maç yapıyordu, geleceğin futbolcuları. Anneler, akşamın hazırlığını bitirmiş; duvar diplerine serdikleri kilimin üzerinde muhabbet ediyordu.
* * * Hayal satan adam gözlerini yola çevirdi. Yolun solu kendi çocukluğuydu, sağ tarafında şimdiki zamanın çocukları vardı. Baktığı sokaklarda çocukluğunu ararken, yüzündeki çizgileri okşuyordu gururla. Elindeki laptopla, 14 yaşlarında bir çocuk girdi dükkandan içeri. "Zamanı değerlendirmek istiyorum" dedi. Hayallere dalmış olan adam şaşırdı, "Hangi zamanı?" Gelecek zamanı işaret etti çocuk. "10 yıl sonrasının hayallerini istiyorum!"
* * * Bugüne kadar geçmişin hayalleriyle ayakta duran dükkana, hiç böylesine aykırı bir müşteri gelmemişti. "Ah be evlat" dedi hayal satan adam, "Sen galiba sinemaya gitmelisin!" "Hayır" dedi çocuk, "Sizin sadece geçmişi değil, geleceği de hayal edebileceğinizi biliyorum." Adam, kolay kazanmayı düşlerken, dişli rakip bulduğu mahalle maçlarını hatırladı. Çocuk konuşuyordu o sıra. "Karanlık adamlara çelme takmayı bilen, çocuklara güneşi öptüren bir adam, her şeyin altından kalkar!"
* * * Adam, oturduğu tabureden ayağa kalktı, güneşin battığı yöne baktı. Sonra gözlerini kapayıp, gelecek zamanın sayfalarını çevirdi. Zaman su gibi akıp gitmişti. Aziz Yıldırım hâlâ Fenerbahçe'nin başındaydı. Sezon açılışında "UEFA Kupası'nı alacağız" diye haykırıyordu. Taraftarlar da çılgınca alkışlıyordu. Daum, başka bir takıma gitmek için, sözleşmedeki keyif veren maddeleri kullanıyordu yine. Konuşmayı söken Mehmet Topuz, Rıdvan Dilmen'le spor programı yapıyordu. Mustafa Denizli, talih kuşu adlı bir otel açmıştı İzmir'de. Hakan Şükür, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı'ydı. Erman Toroğlu, "Padişah Macunu" adlı programda pozisyon yorumluyordu. Ahmet Çakar, dalağına, böbreğine falan bahse giriyordu, canlı yayınlarda.
* * * Dürüstlük yerinde bile saymıyordu, geri gitmişti her şey. Statlar kanla sulanıyordu. Ajda Pekkan bir deri, bir kemik kalmıştı da, askerden kaçan yavşak futbolcular derneğinin gecesinde sahne almıştı. Ekranda ilgi gören spor programları, "Yırtık Dondan Çıkanlar" ve Mezarcılar"dı. Kulüpler, kendilerine hizmette kusur etmeyen yazarları için, küçük kulübeler yaptırmıştı. Kalemlerin hükmü yoktu, altın tasma ödülleri itibar görüyordu. Asgari ücret hâlâ 200 euro'ydu. Gazetelerin felsefesi netti. Yalan yazmayan namertti artık.
* * * Adam bir film şeridi gibi önünden geçenlerin yolunu kesti ve durdu. Yüreğini efkar basmıştı adamın, bir çocuğun gelecek hayallerine mühür basmaktan kaçındı. Geleceğin mektubunu vermedi çocuğa, resimleri de göstermedi. Onu yolcu ederken, "Sen şimdiki zamanı iyi değerlendirirsen, gelecek de güzel olur" dedi. Hayallerinde gördüğü karanlıklara inat, sürpriz bir serenat diledi çocuğa. Aydınlık bir hayat. O çocuğun şahsında, bütün çocuklara.