Dün olduğu gibi bugün de yemekteyiz! Önce Adnan Polat'la Yıldırım Demirören, sonra Aziz Yıldırım'la Yıldırım Demirören... Önümüzde iki seçenek var, ya bu yemek muhabbetinin samimiyetine inanacağız ya da "inek" altında buzağı arayacağız!. Peki hangisini yapalım? Bence bunun cevabını başkanlar vermeli. Misal, Adnan Polat'la Demirören buluştuklarında Aziz Başkan samimiyete inandıysa bunu açıklasın. O zaman bizim son yemeğin samimiyetine inanma ihtimalimiz çok yükselir. Ya da.. Adnan Polat çıkıp "Bu yemeklerde rahatsız edici bir şey yok!" desin. Bu da bizi rahatlatır... Ama şu olmaz... Yemekleri yiyenler, yemekleri yiyenlerden rahatsız olurlarsa işin tadı kaçar. Sen yerken iyi, başkası yerse kötü... Yok öyle dava! Bir de "Artık şu işleri aşmalıyız" geyiği yapan arkadaşlar var, onlara da iki kelam edip, bir de selam göndermek şart. Arkadaşlar siz salak mısınız? Neye alışmamızı bekliyorsunuz? Yılda bir kez dahi oturup kahve içmeyen ve birbirlerinin yüzlerini görmemek için federasyon toplantılarında masa değiştirenlerin, birden bire dost canlısı olmalarına mı alışacağız. Bunu normal karşıladığımız gün mormalleşecek miyiz? Bakın ben bir şey söylemiyorum. "Aziz Yıldırım-Demirören" buluşmasının mutlaka fitne, fesat içerdiğini düşünmüyorum ama kafa karıştırdığı kesin. Hele hele vicdani rahatsızlık duyup Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz'ı aramaları çok ilginç. O da Başkanları tatmin etmemiş olcak ki medyada kimin, hangi yemeği yediğine kadar detaylar yer aldı. Son söz: Gönül ister ki bu tür yemekler lig boyunca yenilebilsin. Dostluk gösterileri sadece iki takımın maçında bir kaç gün önceye denk gelmesin. Manzara böyle olmayınca, ne yaptıklarını kendileri biliyor günahları boynuna, ama insanın aklı karışıyor...