Dün akşam tüm futbolseverler kalite bir derbi seyretmek için televizyonlarının başına geçti. Alışık olduğumuz G.Saray-F.Bahçe derbisi gibi maç başladı. Fakat geçmişte bu derbiler, hele ligin son haftalarına kalanları herkes için daha heyecanlı oluyordu. Bu maç ise biraz daha şampiyonluktan uzak bir maçtı. Hani kim yenerse diğerini yenmenin keyfini sürecekti. Bir de gitgide düşen derbi kaliteleri bu maçta taban yaptı. Maçın ilk yarısında özellikle ilk 20 dakikada Galatasaray'ın bariz üstünlüğü vardı. Roberto Carlos'un oynadığı taraf "Carlos pasajına" döndü. Topu alan, kalenin önündeydi. Özellikle ters taraftan Kewell'a gelen toplar büyük tehlike yarattı. Biraz daha dikkatli olsa maç ilk yarıda 2-0 bile olabilirdi. Fenerbahçe maçın 25. dakikasına kadar kalesini savunan bir takım görüntüsündeydi. Sarı-lacivertli takımın Alex'siz oynaması, orta sahanın topu ayağında tutamamasına neden oluyor.
Selçuk'u alması doğru Deivid ve Semih de bu görevi tam olarak yerine getiremedi. Fenerbahçe'nin yakaladığı tek pozisyonda da Güiza'nın beceriksizliği yüzünden güme gitti. Emre Belözoğlu da kendine yapılan kötü tezahürata rağmen ilk yarının en iyilerinden biri idi. İlk yarıdaki sert futbol Fırat Aydunus tarafından iyi idare edildi. Selçuk'u oyundan atmadan, hoca Fener'in imdadına yetişti ve Selçuk'u oyundan aldı. Yoksa ikinci yarıda Fenerbahçe 10 kişi kalırdı. İkinci yarıda Fenerbahçe üstünlüğü ele geçirdi. Daha fazla topun sahibiydi ve daha çok atağa çıktı. İlk yarının tersine önde basmayı becerdi. Maçın son 15 dakikasında iki takım da gol için oynamaya başladı. Aslında maçın en keyifli anları maçın bu son dakikaları idi. Hele maçın son saniyelerinde yağlı güreş çayırına çevrilen futbol sahası 15 dakikalık futbol zevkimizinde içine etmeye yetti. Zaten hiçbir şey oynamayan bu iki takım da kendi aralarında kavga ederken, şampiyonluğu Beşiktaş ile Sivas'ın ellerine bıraktı. Umarım bu iki takımdan biri UEFA Kupası'nı görür.