Yönetimin Skibbe'yi gönderip takımı evlat Korkmaz'a teslim etmesi belli ki havayı değiştirmiş. En azından üzerindeki ölü toprağını atmasa da kaldırmış. Elbette Bülent hocanın elinde sihirli değnek yok, üstelik o değneğini boyacı küpüne batırıp bir anda her şeyi değiştiremeyecek ama inanıyorum ki hırsı, isteği ve özündeki G.Saraylılık ruhu kesinlikle yolunu açacak. Ali Sami Yen'deki hiçbir maçı kaçırmamaya gayret ederim. Özellikle de maç öncesi takımların ısınma sürecini iyi takip ederim. Futbolcunun istekliliği-isteksizliği, formu-formsuzluğu inanın ayna gibi yansır. Ali Sami Yen'de dün gece maç öncesi inanılmaz görüntüler vardı. Yüzler gülüyordu, Kocaeli maçı yıkıntısının en ufak izi bile kalmamıştı. Alıştırma şutları ağları bombalıyordu. Kızgın boğa gibiydiler. İşte orada buz gibi havada içimi sıcak bir duygu kapladı. 'Bu iş bitti oğlum Zafer artık Hamburg düşünsün' demiştim içimden.
2. yarıda da fırtına gibi Maç başladı, ne olduğunu anlayamadan stat bir anda buz kesti. 11. saniyede Meira'nın ıskasında Bellion, Sanctis'i de avlayınca kâbus çöktü üstümüze. Kewell'ın oyuna girmesi kader anıydı adeta. G.Saray oyuna küsmedi, hep ayağa paslar, Lincoln, Baros ve Kewell'a taşınan toplar... Ama ceza sahası içinde bir türlü son vuruş olmuyordu. Devre biterken Arda mucize bir gol attı. Ardından Kewell'ın jeneriklik inanılmaz füzesi G.Saray'ı öne geçirdi. G.Saray ikinci yarıya da fırtına gibi başladı. Arda ile gelen 3. gol Ali Sami Yen'i ayağa kaldırmıştı. Lincoln öyle bir gol kaçırdı ki kendisi de şaşırdı. Bu gol olsa Bordeaux o saniye yani 60'larda havlu atacaktı. Defansta inanılmaz hatalar yaptık. Futbolun adaleti, topun canı varsa tur G.Saray'ın olmalıydı. 90'da Sabri enfes golü ile Bordeaux'yu kupa dışına bıraktı. Adalet yerini bulmuş G.Saray Avrupa'da yeni bir tarih daha yazıyordu.