Satranç değil, tavla derbisiydi dün geceki... Zira teknik adamların anlayışı buydu. İki takım da açık vermekten, rakibine pul kırdırmaktan, gidip-gelip dönmekten kaçınmadı, bıkmadı maç boyunca... Seyirci de kalitesi düşük ama seyri hoş bir oyun buldu kendi hesabına. Yanal'ın sahaya bir türlü tam oturmayan 11'i çok mücadele etti, "büyük" edasında oynayabilen sadece Sylva, Song ve Gökhan vardı. Yanal, sol kanattaki zaafa özel bir çözüm aramamıştı, ancak rakibi buradan çok şey aradı, bulamadı. Trabzon'un orta sahası çalışkan fakat niteliksizdi. Hüseyin vasattı, Alex'in karşısında bile döküldü. Colman bir türlü isabetli pas bulamazken beklenen adam olmak için birkaç maça değil, birkaç yıla ihtiyacı olduğunu yine gösterdi. Selçuk ise Umut'a verdiği süper pas dışında olumlu top kullanamadı. Genel olarak çok pres yapıp, az top kazanarak enerjiyi verimsiz kullandılar.
Volkan açıkları kapattı Her maçın başlama vuruşundan önce bacaklarını ayırma ya da kafa seviyesinin üzerine kaldırma hareketleriyle dikkat çeken Umut'a artık ayrı bir yer vermek borcumuz. Öyle bir gol kaçırdı, öyle şaşkın hareketler yaptı ki, "çift forvet" inadına dua etsin bolca. Hakem Gezer, cesur ve adil bir maç yönetmeye çalıştı. Carlos-Song ve Gökhan-Lugano buluşmalarında devam kararları isabetliydi. Kriz nedeniyle olsa gerek uzun süre kart kullanmaktan kaçındı! Gökhan'ın Lugano tarafından düşürülüşünde kart şarttı. Emre'nin elle kestiği topta o da avantajı kesti. Burada karta başvurmamasını ise kişisel ve kurumsal anlamda elle müdahaleye açık felsefelerine verdik. Daha önceki Kadıköy derbilerine benzerlik Fener'in ortaladığı topların çokça tehlike yaratması, fark ise Trabzon'un erken gol yememesi, ikinci yarıda daha ayakta kalan ve isteyen olmasıydı. Her sonucun çıkabileceği maçta Trabzon kaybetmediyse, kaybettiği derbilerden daha kişilikli oynadığından, Fener yenemediyse maharet çizgi savunmasının her açığını kapayan Volkan'dandı.