Ortaya konan futbol ölçü olursa şayet Galatasaray bu maçı kaybetmeyi asla hak etmedi. Eminim bazıları Ümit'i asacaklardır. Pek çok vukuatına rağmen burada neden kırmızı aldığını biz anlayamadık. İlk yarı boyunca misafir takım sahanın mutlak hakimiydi. Lider Sivas rakip ceza sahasına yirmi altı dakika sonra girebildi. Maç başlarken Sivas takımı pek çok açıdan avantajlıydı. Hava ve saha şartları, rakibin defansının neredeyse sıfıra yakın yeniden kurgulanacak olması, hatta on sekizini bile dolduramamış bir Galatasaray takımı sahadaydı. Gerçi, bunların hiçbirinin mazeret olmadığı ilk 11'lere bakıldığında açıkça görülüyordu. Sarı-kırmızılı takımın ilk on biri her zaman sahaya çıkabilecek bir dizilişe sahipti. Skibbe elindeki kadrodan kendine göre en iyisini sahaya sürmüştü. Alman hocayı cesaretinden ve takımının formasına uygun davranışından dolayı kutlamak lazım. Sivas deplasmanı deyip savunma takımıyla çıkmadı. Ta ki o kırılma dakikasına kadar. Bıçak sırtı şartlarda ve en küçük unsurun avantajları büyük oranda değiştireceği bir ortamda kaptanın gördüğü kırmızı kart, maçın tüm gidişatını değiştiriverdi. Soyunma odasına bu büyük koz ile giden Bülent Uygun, Balili'yi sahaya sürerek maça asıldı. Helalinden 3 puan İkinci yarıdaki goller ligin zirvesindeki sarsıcı bir başlangıca neden oldu. Ancak skor dezavantajına rağmen sahaya yansıyan mücadele biçimi sezona yayılabilirse G.Saray hâlâ ligin en büyük favorisi. Buzlu sahada ayağa harika tek pas oynadılar, baskı gördükleri anda bile bir büyük takım gibi davrandılar. O nedenle bu maç bir iş kazası kabul edilmeli. Lincoln ve Kewell'ın katılımıyla provokatif sonuçlar almaya devam edecek bir futbol kalitesi sahadaydı. Sivas'a gelince... Galibiyet onlar için afrodizyak gibi. Özgüven tazelemek ve zirve ümitlerini güçlendirme adına üç puanın ötesinde anlam taşıyor Ancak sadece Mehmet Yıldız'a uzun top üzerine kurgulanan futbol, her anı finale dönüşecek yarışta yetmeyebilir. Sonuçta, kaybedenin kaybı hak etmediği, kazananın helalinden üç puan aldığı bir maç oldu.