Kaç zamandır bir dağ yalnızlığındaydı hayal satan adam. Eğilip alnından öptüğü çocuklardan, hayal satın alanını bulmak meseleydi artık. Dükkanın içi tıklım tıklım eski zaman hikayeleriyle doluydu, ama çocuklar şimdiki zamanın çocuklarıydı. Öfkenin alevinde çatır çatır yanan çocuklar. Oysa hayal satan adam, babadan kalan ceketleri giyenlerin tanıdığıydı. Kurtlar vadisinin değil.
***
O sırada bir çocuk girdi içeri. Elindeki kağıt parayı, hayal satan adamın yüzüne vurur gibi girdi. "Masalları bırak, bana şampiyonluk gerçeğini sat" dedi. Adam, deli bir dalgayı buyur etti kıyısına. Çocuklara karşı direnci, hiç teslim olmamıştı, sadece dinledi. Çocuk, maziye meydan okuyordu, şimdiki zaman duruşuyla. Oturuşuyla, kalkışıyla eski zaman çocuklarını hatırladı hayal satan adam. Yarınlara taşınacak hiçbir hatırası yoktu şimdiki çocukların.
***
Kulüp başkanlarını ve yöneticilerini tanrılaştıran bir muhabbete koyuldu çocuk. "Şampiyon olalım da, nasıl olursa olsun" diye, çocukça bir laf etti. Ne yöneticiler geldi geçti, çocuk ne bilsin. Onlar adamlığın hasretinden, ne şerefler eskittiler, kim öğretsin!. Hayal satan adam anlatmaya başladı. "Bir zamanlar her yöneticinin ağız mızıkası olurdu. Kimi rast, kimi hicaz, kimi hüzzam... Şimdi öyleleri var ki, sanki alfabeleri tetanoslu. 29 harfi cüzzam!"
***
Yaşlı ağaçların dallarında asılı duran sözcükleri de bilmezdi çocuk. Renkli çirkinliklere bağışıklık kazanmış gibi, öfkesini kusuyordu dükkanın her yanına. Hayal satan adam, futbolun, güneşin altında oynanan oyun olduğu zamanlardan kalan, kutsal sözcükleri ortaya serdi. Çocuğun gözünü açmak için duvara eski zaman resimlerinin sergisini açtı. Küflenmeyen zamanın soylu süvarilerini... Hepsinin yüzü karanfil desenliydi.
***
Eski zaman çocuklarının saçlarına gölgesi düşerdi hayal satan adamın. Şimdi yeni zaman çocuklarının suçlarına alkış tutanları işaret etti. "Sizleri bunlar harcıyor" dedi. Kulüp başkanlarını gösterdi, yöneticileri, gazetecileri, televizyon yorumcularını. Güneşe tuttuğu eski zamanların kırık aynasını, çocuğun yüzüne çevirdi. Çocuk yeni bir heyecanın dalgasındaydı o sıra, eski bir vazoyu devirdi. "Canın sağolsun" dedi adam, saçlarını okşadı. Eski görüntülerin perdesini oynatmaya başladı birden... Mazideki kahramanların altı çizilmiş isimlerini topladı, hepsi adam ediyordu. Şimdikileri hepsini çıkarsan, toplasan bir adam etmiyordu.
***
Eski zaman düşleriyle, yeni zaman gerçekleri arasındaki çarpışma kısa sürdü. Eski hikayelerin içindeki ağlara takıldı çocuk. Gülümsedi, çocuk gibi gülümsedi. Bir Anka, yumurtasını bıraktı o sıra. Adam söylediklerinin kül olup gitmediğini anladı. Öfkesini susturmuş, güzelliklerini konuşturuyordu çocuk. Yeniden doğuyordu belki.
***
Peki ya diğer çocuklar? Her sabah gazetelerde, her akşam televizyonlarda ve her hafta tribünlerde zehirlenen çocuklar? Onları kim kurtaracak? Ama hayal satan adam biliyordu ki... Bir çocuk bile bir mahalleyi cennete çevirir. Bu soysuz düzenden çekip çıkartılan bir çocuk bile...