Aziz Yıldırım'ın "Gazeteciler şerefsizdir" dediği iddiaları üzerine "Cevap hakkımı saklı tutuyorum. Taa ki olayın gerçeğini öğrenene kadar" demiştim. Şimdi o hakkımı kullanıyorum! Aziz başkan önceki gün aradı ve olayı anlattı. Başkana göre haber değerinde görüntü almanın ötesine geçen bir taciz durumu söz konusu. Anlattığı manzara bir haber peşinden koşan muhabirden çok, gazeteciliğin en temel ilkelerini bile umursamayan ve deklanşöre basmak dışında meslekle ilgisi olmayan bazı magazin muhabirlerinin ısrarlı tutumunu andırıyordu. Ben işin en çok "tüm gazetecileri" hedef alan hakaret bölümüyle ilgilendiğim için bu konunun altını çizdim. Başkan da böyle bir genelleme yapmadığını söyledi. Konuşmanın detayına girmiyorum çünkü bende kalması gereken yerler var. Her neyse gelelim işin öbür tarafına ve iğneyi kendimize batıralım. Gazetecinin özgürlüğü sınırsız mıdır? Belki de en çok tartışmamız gerekirken, tartışmaktan sürekli kaçındığımız konu bu?
Benim esirimsin mantığı! "Kamuya mal olduğun için esirimsin." Bazen böyle bir gazeteci tipi çıkar karşınıza. "Mecbursun" diyen türden. Oysa kimse kimseye bu anlamda mecbur değildir. Dahası hiçbir haber objesinin gözüne kamera ya da mikrofon sokmak gibi bir özgürlüğümüz de yok, olamaz. Topluma mal olan kişilerin dahi her an kamera tehtidi altında yaşamak gibi bir zorunlulukları yok. Haber değeri olan anlık olaylar hariç, izinsiz fotoğraf çekmek bile anlayışıma aykırı. Hele hele bir kare alıp durumu kurtardıktan sonra inciğini cıncığını çıkarmak hiçbir şekilde kabul edemeyeceğim bir durum. Aziz başkan da böyle bir şey yaşamış. Diyeceksiniz ki, bu işte sınır nedir? Bu sorunun cevabı çok basit, tek sınır insanlık sınırıdır! Herkes bir kez olsun kendisini karşısındaki kişinin yerine koyacak, hepsi bu. Konuşurken de, çekerken de, yazarken de...