Dereyi görmeden paçaları sıvamak Türk takımlarında kötü bir alışkanlık haline gelmiş. Bu alışkanlıktan anlaşılan o ki bizim Trabzonspor da nasibini almış. Dikkatli oynayıp, temkinli olmak zorundasınız bu tür maçlarda... Girilen her pozisyonun, atılan her golün kıymetini ve değerini bileceksin. İkinci yarının hemen başında golü bulup savunmaya çekilirsen, malını muhafaza edemeyen tüccarlar gibi iflas eder, mağlup olursun. Gelecek için de herkesin kafasını karıştırırsın. İlk devrede Gaziantep, rakibini yormak, oyundan düşürmek, savunma direncini kırmak düşüncesiyle üç bloğu birbirine bağlarken devamlı pas ve pres anlayışını güttü. İkinci yarıda ise tamamen skora yönelik oyun kurgusunu sürdürdü. Nitekim rakibinin kendi içerisinde yaptığı bireysel savunma hatalarından istifade edip Eduardo, Tabata ve Bekir ile 3 güzel golle, ligdeki maçın rövanşını bir yerde de farklı almış oldu. Trabzonspor ne mi yaptı? İkinci yarının ilk 5 dakikası dışında sahada sürekli "Kaybederim" korkusu içerisinde dolaştı durdu. Gelişen, değişen hiçbir şey yoktu Trabzonspor'un oyun mantalitesinde... Ne sistem, ne de sisteme bağlı bir futbol anlayışı... Kazanmak için sadece oyuncuların bireysel performanslarının belli bir yüksekliğe çıkarıp, skor değiştirme mantığı ile istenilen ve arzu edilen sonucu elde etme gayreti içerisinde oyunun bazı bölümlerinde göründüler. Savunma her zamanki gibi derinlik denge genişlik gibi futbol prensiplerinin hiçbirine bağlı kalmadı...
Sadece Selçuk vardı Orta alan Selçuk dışında gayretli olan hiçbir futbolcu yoktu. Sahayı genişliğine kullanmak istemeleri rakibin oyun kurmasına, pozisyon bulmasına ve gol atmasına en büyük sebepti. İleri uç ise tek santrfor ve iki açıkla oynama mantığını hâlâ anlayabilmiş değilim. Trabzonspor bu futbolcularla, bu futbol teknik ve becerisiyle tek açık, çift santrfor oynar. Bunun altını çizerek ilgililere hatırlatıyorum. Netice olarak; kupa maçlarının boyu uzundur. Oynanacak bundan sonraki maçların değerlendirilmesinin çok iyi yapılması gerekir. Aksi halde yandı gülüm keten helva!