Son Bosna ve Estonya maçlarında, Fatih Terim yönetimindeki en iyi milli takımları seyrettim. Kimse sonuçlara takılmasın. Elbette eleştiriler içinde milli takımda olması gerektiği halde, olmayan oyuncuların tartışması da yapılacak. Terim'in bir kulüp takımı değil, milli takım çalıştırdığı, Türkiye'nin takımında kişisel sürtüşmelerinin rolü olamayacağına karar vermesi gerektiğini de söyleyebiliriz. Ama Bosna karşısında duran toplar konusundaki taktik planı, bu plana uygun kadrolaşmaya gitmesi, yenik duruma düşmesine karşın sahadaki kadronun belli bir planı uygulaması, sabırlı oynaması önemliydi. Aynı karakteri Estonya maçında da taşıdılar. Kendilerine anlatılanı uygulamaya çalışıp, hücum sorumluluğunu paylaştılar. Bir kişinin ayağına takılıp, ne yapacağını seyredecek yerde, herkes kendini gösterdi, pas ve risk paylaşımına ortak katıldı. Bosna'ya karşı 17, Estonya'ya ise 21 şut çektik. Yani oyuncularımız kazanmak adına oynamışlar, maç öncesi planlar tutmuştu. Bu durumda berabere kalınıyorsa, takımıza kötü oynadı diyemeyiz. Ya da faturayı hocamıza çıkaramayız. Şanssızlık, beceriksizlik veya rakip takım kalecisinin "acaip" bir günü yaşamasıdır karşımıza çıkan. Önemli olan bu anlayışın değişmemesi, oyun disiplinin elbette daha iyi oyuncular ile de korunup, "futbol çıkışının" sürmesidir. Mucizeleri tartışmadan, performansa sarıldığımızda, ekol sahibi de oluruz.