Terim ilk yarıları yine yok sayıyor! Avrupa Şampiyonası'nda olduğu gibi, 'Ben hangi göle maya çalsam tutar' havasında koca 45 dakikayı heba etme pahasına garip işler yapıyor. Buna karşılık Milliler de ilk 45'te piknik yapıp, ikinci yarı da maçı kurtarma alışkanlığını sürdürüyor. Beni en çok korkutan bazı malumatfuruşların (Bilgiçlik taslayan), bunun bilinçli bir taktik olduğuna inanmaları. Hayır, kendileri bir yana Terim'i de inanıdıracaklar sonunda. Bu kadar yalaka arasında, adam filozof olsa yolunu şaşırır. Kendini başkası sanmaya başlar. Bir adama 40 kez deli deyince deli oluyor da, 40 kez padişah dersen padişah olmaz mı? Olur. Bizim yalakalar ordusunun da böyle bir etkisi var. 'Bu tesadüf olamaz, Milli Takım her maçı gerektiği zamanda kurtarıyor' masalı anlatıyorlar şimdi de. Onlar masal anlatmaya devam etsin, biz de hem hocamızı, hem de futbolcularımızı uyandırmaya çalışalım. Aksi halde bir gün bu işi rakiplerden biri yapacak. Evet gidişat kötü ve bu böyle gitmez. Bugüne kadar karşımıza, ilk yarıda oynadığımız kötü futbolun faturasını kesecek rakiplerin çıkmaması bizim için büyük şans ama her zaman papaz pilav yemez. Bakın şimdiden uyarıyorum birgün, biri, bizi fena yapacak. Misal İspanya bizi Bosna Hersek gibi yakalasa, ilk yarı 5-0 biter, ikinci yarıda da çelik çomak oynarız. Üstelik 2010 yolunda tek korkumuz da bu olmamalı. Bosna Hersek'in yedi tane attığı Estonya dahi bizim ilk 45 dakikada uyuyacağımızı hesap edip 'Ne yaparsam o arada yaparım' hayalleri kurmaya başlamıştır bile. Ben de biliyorum rakip zayıf ve kimseye bir şey yapacak hali yok ama deplasman deplasmandır. Diyorum ki herkes aklını başına alsın. Tüm kredimizi Belçika'yla berabere kalarak harcamışken bir başka yol kazasına fırsat vermeyelim. Bunu söylerken, rakipten değil, rehavetten, 'Nasıl olsa yeneriz' havasında oynamaktan korkuyorum. Futbol bu, içinde her sonuç var. Durduk yere, grubun keki Estonya'ya, rüyasında göremeyeceği bir armağan vermeyelim.